Sayfalar

22 Kasım 2010 Pazartesi

AFLAR NE İÇİN?

AFLAR NE İÇİN?
Smmm Gökhan DEDE – 22 Kasım 2010 Ankara

Her ne kadar adına “yapılandırma” dense de, yeni bir “vergi affı” daha gündeme oturdu.
2011 bütçe açığını da dikkate alan Hükümet, mali suçlularla barışacak. Bütçe  yırtığına yama olması ve yaklaşan 2011 seçimlerinden dolayı böylesi bir barışa gereksinimi var!
Öte yandan şunu söylemek de mümkün: Hükümetler suç işleyenlerle baş edemedikleri, devlet acz içinde kaldığı için bu yola başvurmaktadırlar.
            Af, ya da hükümet yetkililerinin deyimiyle “yapılandırma,” 31 Temmuz 2010'dan önce tahakkuk eden emlak vergilerini, motorlu taşıtlar vergilerini, SGK primi açısından Haziran 2010 ve önceki aylara ait işveren ve sigorta primlerini, işsizlik sigortası primlerini, SGK destekleme primlerini, vergileri, vergi cezalarını, gümrük vergilerini, haçları, belediyelerin su ve atık su alacaklarını, TRT'ye olan borçları, TEDAŞ'ın elektrik alacaklarını, Yurt-Kur'un öğrenim kredisi alacaklarını, KOSGEB'in alacaklarını, organize sanayi bölgelerinin elektrik, su, doğalgaz alacaklarını kapsamaktadır.
Hükümet yetkililerince, bu genişlikte bir af tasarısının Cumhuriyet tarihinde ilk kez hazırlandığına dikkat çekilerek, Hükümet’in “beyaz sayfa operasyonunun” ilk adımını “af hükümleri”nin oluşturduğu vurgulanmaktadır. Beyaz sayfa operasyonuyla, 50 milyar lira toplamasının hedeflendiği belirtiliyor.
Ne diyelim IMF’ye borçlanmaktan daha iyidir!
Hükümet’in yapacağı “büyük mali af” kapsamındaki borçlara ilişkin anaparadan vazgeçilmeyeceği, bu rakama yıllık enflasyon oranında artışlar uygulanacağı belirtilmektedir.
Kesinleşmiş alacaklarda SGK tarafından uygulanan idari para cezalarının yüzde 50'si, alacak aslına bağlı olmayan cezaların yüzde 50'si, gecikme cezası yerine güncellenen enflasyon oranına göre düzenleme yapılıyor. İhtilaflı alacaklarda alacağın yüzde 50'si ya da yüzde 20'si gecikme zammı yerine güncelleme oranı (enflasyon oranı) esas alınarak hesaplanan tutar ödenecek. Vergide “gecikme zammı” gibi alacaklardan vazgeçiliyor.
Emlak vergisine ilişkin beyannamelerini veremeyenlere yeni bir beyanname verme imkânı sağlanıyor. Ödenmesi gereken tutar, güncelleme oranına göre hesaplanan miktar olarak tahsil edilecek.
Stoklar, demirbaşlar ve nakit değerler konusunda da düzenleme yapılıyor. Buna göre, defterlerde görülenlerle gerçek durum farklıysa, kayıtları gerçek durumla eşitleme imkânı getiriliyor. Bununla, işletme kayıtlarının gerçek duruma uygun hale getirilmesi amaçlanıyor.
Varlık Barışı'nda daha önce bildirim ve beyanda bulunup da bir biçimde bundan yararlanamayanlara da yeni haklar tanınıyor.
Vergi, SSK vb. borçlara ilişkin afların gerekli olduğu düşünülebilir. Bunlar, ekonomik sıkıntıları gidermek için gerekli olabilir. Devlet bu türden alacaklarını bir türlü tahsil edemiyor olabilir. Ancak, 30 yıldan bu yana çıkarılan birçok vergi affı ya da benzeri uygulamaların bir miktar para toplamaktan öte amacına ulaştığını düşünememekteyim. Çünkü birçok (kötü niyetli) vergi, SSK ödevlileri, ödemeleri gereken vergi ve diğer borçlarını zamanında ödemeyerek bunları “ucuz kredi” ya da başka amaçlarla kullanmakta, hatta kimileri bir süre sonra ortadan kaybolmaktadırlar.
Oysa, Mali İdare denetim elemanlarıyla yeterli incelemeyi yapsa, popülist davranmasalar, toplanamayan vergiler toplanabileceği gibi, kayıt dışılık da azalabilir. Maliye Bakanlığı vergi inceleme/denetim elamanı kadrolarının üçte ikisi boş olan bir ülkede elbette ki vergi inceleme oranı da %1'lerin üzerine çıkamamakta ve bu türden yöntemlere başvurulmaktadır.
Son yıllarda vergi incelemesi yapmadan, pazarlıkla, hatta tehditle vergi toplamayı alışkanlık haline getiren bir vergi idaresi anlayışı yerleşmiştir. Bu son derece yanlış ve kabul edilemez bir durumdur. Yani "şu kadar daha vergi verirsen, ya da vergi matrahını şu kadar artırırsan seni incelemeye almayacağız," anlayışı, sosyal adaletin işlevine olduğu kadar, vergi almanın temel ilkelerine de aykırıdır. Ne yazık ki bunlar tasarı kapsamında değildir.
Vergi afları ya da matrah artırımları, düzgün vergi mükelleflerini üzmektedir. Hiç şüphesizdir ki; onlar kendilerini "enayi" yerine konmuş olarak hissetmektedirler.
Kamuoyu, bu türden düzenlemelerin genellikle Hükümet’e yakın birilerini kurtarmak amaçlı olduğuna inanmaktadır.
Bu tasarıyla af kapsamına naylon faturacıların da dahil edildiği düşünülmektedir. Matrah artırımı yaptırılarak, naylon fatura kullananlar kurtarılmış olabilir. “Acaba bu defa Hükümet hangi naylon faturacıları kurtarma gayreti içerisine girmiştir,” biçiminde sorular sorulabilmektedir?
Kısacası bu tür düzenlemeler, işini düzgün yapan, kurallara uyan, sorumluluklarını zamanında ve eksiksiz yerine getiren mükelleflere hakarettir.
Elbette ki ödeme arzusu içerisinde olduğu halde herhangi bir sebeple ödemeyi gerçekleştiremeyenler de vardır. Ekonomik kriz nedeniyle bazı işletmelerin kamuya yönelik yükümlülüklerini yerine getiremediği de bir gerçektir. Ancak, yukarıda belirtildiği üzere bunlardan bazılarının bu ödemelerini yapmayarak, “vergileri ucuz kredi” olarak kullandıkları da bilinen bir gerçektir. Bunu önlemek için önceden etkin tedbirler almak, yüksek cezalar uygulamak ve bunda da kararlı ve samimi olmak gerekir.
Oysa devlet şunları da yapabilir: Gerçek anlamda zor durumda olan, ekonomik krizlerden (elinde olmayan nedenlerle) olumsuz etkilenerek vergisini ödeyememiş olan mükellefler saptanarak onlara kolaylık ya da "af" getirilebilir. Ayrıca, vergisini düzenli olarak ödemiş olanlara ya da vadesinden önce ödeyenlere belli oranlarda vergi indirimleri yapılarak ödüllendirmede bulunulabilir.
Bunları ancak ve ancak gerçek bir sosyal devlet yapabilir.
Mükellefler işletme kârlarından ödemeleri gereken vergileri zor durumları nedeniyle ödeyememiş olabilirler. Ancak, bazı vergiler vardır ki, mükelleflerin bunları sorumlu sıfatıyla ödemeleri gerekmektedir.
Örneğin, nihai tüketici aldığı mal için ödediği katma değer vergisini devlete ödemesi için esnafa, tüccara teslim eder.
Ücretli işçinin maaşından vergisini kesen iş sahibi, işçinin maaşından kestiği bu vergiyi sorumlu sıfatıyla devlete ödemesi gerekir. Bunları çoğaltmak mümkündür.
Diyebiliriz ki; iş sahiplerinin tüm bunları ödememesi, kötü niyetlilikten başka bir şey değildir. Çünkü bunlar üzerinde esnafın, tüccarın (mükellefin) hiçbir hakkı yoktur.
Bu ve benzer afların ve matrah artırımlarının diğer bir yansıması da meslek mensuplarımızadır. Onların yaptığı uzmanlık işinin önemi bir biçimde ortadan kaldırılmış olmaktadır. Çünkü bu türden uygulamalarla vergi kaçakçısı ve kayıt dışı çalışanlara, "bu tutumlarınıza devam edebilirsiniz" biçiminde cesaret verilmekte, onlar da “nasıl olsa af çıkarılır” düşüncesiyle hareket edebilmektedirler. Çok açık bir ifadeyle söylemek gerekirse denebilir ki bu, ekonominin kaydını tutan muhasebeci ve mali müşavirlere yapılan haksızlıktır, kötülüktür!
İşin diğer bir yönü de, vergi affının (ya da yapılandırmasının) genel seçim öncesine denk getirilmesidir. Anlaşıldığı kadarıyla bu tasarı, 2011 Şubat ya da Mart ayında yasalaşarak yürürlüğe girecektir.
Bu bağlamda tabi ki şunlar da akla gelmektedir:
Bu aflar; seçim yatırımı için mi, gerçekten ekonomiyi canlandırmak için mi, kimi vergi kaçakçısı ya da naylon fatura kullanmış olanları kurtarmak için mi, yoksa gelecek paraları seçimler öncesinde bol bol harcayabilmek için mi, gerçekleştirilecektir?
Geçmiş yıllarda bu türden aflar çıkarıldığında, yetkililer her defasında kamuoyuna; “bir daha bu tür afların çıkarılmayacağı” beyanında bulundular.
Ama öyle gözüküyor ki bu defasında da af, vergilerini zamanında ve düzenli ödeyen mükelleflere yine; “keşke ödemeseydim,” dedirtecektir! 

SMMM Gökhan DEDE – 22 Kasım 2010 Ankara

11 Kasım 2010 Perşembe

YENİ TÜRMOB YÖNETİMİ

YENİ TÜRMOB YÖNETİMİ
SMMM Gökhan DEDE  (SOB) – 11.11.2010

24 Ekim 2010 tarihinden itibaren TÜRMOB’da yeni bir döneme girildi, diyenlerimiz vardır. Ancak, 20. Genel Kurul’da seçilen yönetim kurulu üyelerine baktığımızda büyük çoğunluğunun eski yöneticilerden, icranın ise tamamının önceki dönem yöneticilerden oluştuğunu görmekteyiz.

Yeni genel başkanın SMMM kökenli,  serbest çalışan ve sınavla YMM’liği edinmiş olması, SM ve SMMM meslek kitlesince önemsenmektedir.  

TÜRMOB’da görev yapan genel başkanlar elbette ki önemli çalışmalar yaptılar. Ancak, hemen hiçbirisinin TÜRMOB yönetiminin oluşumundaki “temsilde eşitsizlik, yani 3568 sayılı Yasa’daki 5’e 4 adaletsizliği” konusunu gündeme getirdiklerini görmedik, tanık da olamadık. Bu dönemde getirilir mi, bekleyip göreceğiz.

Bugüne kadar görev yapan genel başkanların konuyu bu yönüyle gündeme getirmemelerinin kendilerince çeşitli nedenleri ya da çekinceleri olabilir. Bu çekincelerden ilk akla geleni, görev yapmış genel başkanların maliye hesap uzmanı ya da gelirler kontrolörü kökenli olmalarından kaynaklı isteksizlikleri olabilir! Diğer bir neden ise, bu genel başkanların Maliye kökenli olmalarından kaynaklı iyi ilişkilerinin yönetimleri döneminde sürdürülmesi halinde daha başarılı olabilecekleri kanısı olabilir.

“Bu dönem durum değişti,” diyenler olacaktır. Bence, yeni genel başkan Sayın Nail Sanlı’nın öncekilerden önemli farkı, “maliye ya da bürokrat” kökenli olmamasıdır. Serbest çalışan SMMM iken sınavla YMM unvanı almış olması, SM ve SMMM meslek mensuplarının sorunlarına daha fazla eğilebileceği konusunda bu kesimi umutlandırdığı düşünülmektedir. Hep bilmekteyiz ki, SM ve SMMM meslek mensuplarının sorunları had safhadadır. YMM meslek mensuplarının da sorunları olmakla birlikte, en azından ekonomik durumları ve angaryalar anlamında sıkıntıları görece azdır.

YMM ve SMMM unvanlı meslek mensupları arasında muhasebe, denetim ve bağımsız denetim alanlarında sorunlar yaşanabilmektedir. SMMM kökenli yeni YMM genel başkanımızın bu konulara yaklaşımlarını ve başarı grafiğini önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz.

Özellikle bağımsız denetim alanında yapılan iş ve verilen hizmetlerin aynı olmasına karşın, zaman zaman ayrımcılık yapıldığı görülmektedir. Bağımsız denetim çalışma alanlarına ilişkin kimi yasal düzenlemelerde denetimin yalnızca YMM unvanlılara ait olduğu biçimindeki bürokratik baskı ve engellemelere karşı ne derece hassasiyetle yaklaşılacağına da süreç içerisinde tanık olacağız.

21. yüzyılda 21 yaşına girmiş yasal mesleki örgütlülüğe ve birikime karşın, YMM’lerin SMMM meslek mensuplarına hâlâ üstatlık taslayan, kendilerini üstün gören, yukarıdan bakan, en iyi ben yönetirim vb. biçimindeki anlayışların artık gerilerde kaldığını, düşünmek istiyorum. Şuna inanıyorum ki; meslek kitlesi geçmişte bu türden yaklaşımları ibretle izlemiştir. Oysa doğru mesleki örgütsel dayanışma anlayışı bunu reddetmektedir.

Elbette ki yeni bir genel başkan ve yeni bir yönetim kurulu kitleler için yeni bir heyecan kaynağıdır. Üyeler, yeni anlayış ve düşüncelerin, projelerin ortaya konacağını ve uygulanacağını düşünerek umutlanırlar. Bu bakımdan, yeni genel başkanın ve yönetim kurulunun “ne yaptıklarını görebilmek için” belirli bir süre gerekir. En azından genel kurula sunulan projelerin akıbetini görmek için beklemek lazım.

Eğer Yeni Yönetim, toplumsal sorunlara daha duyarlı, anti demokratik uygulamalara tepkili, katılımcı bir TÜRMOB’un öncüsü olacaksa, bunların yanı sıra (ve belki de öncelikle) kendi içyapısını, organlarının oluşumunu düzenleyen yasa ve yönetmeliklerin demokratikleştirilmesi için de samimiyetle ve cesaretle etkin çaba göstermelidir. Genel kurul üyeleri de böyle düşündükleri ve inandıkları için oy vermişlerdir. Başarı dileklerimle…

SMMM Gökhan DEDE  (SOB) – 11.11.2010

30 Eylül 2010 Perşembe

21. YÜZYILDA, 21 YAŞINDAYIZ

21. YÜZYILDA, 21 YAŞINDAYIZ

Milattan sonraki 21. yüzyılı yaşamaktayız.

İnsanlık, 21. yüzyıla girişi çeşitli etkinliklerle kutladı.

21. Yüzyıla giriş süreci bilimde, her türden teknolojide, sanatta, edebiyatta, ticarette, muhasebe ve denetimde, standartlarda küreselleşmenin de dayatmasıyla hızlı başladı.
Bizim mesleğimizde de öyle…

Dolayısıyla, TÜRMOB ve ona bağlı meslek odalarımız da milattan sonraki 21. yılını kutladılar.

Yani, mesleki üst kuruluşumuz TÜRMOB ve bağlı odalar 21. yüzyılda 21. yaşını idrak ederek kutladılar.
Nice 21. yıllara…

Sahi muhasebe mesleğinin yaşı kaç?

Muhasebecilik mesleğinin resmi yaşı kesin olarak bilinmemekle birlikte, bu tarihin birçok meslek için söylendiği üzere, muhasebecilik mesleğinin yaşının da “insanlık tarihi kadar eski” olduğu söylenir. 

Muhasebe mesleğinin yaşının “insanlık tarihi kadar eski olduğu” söylense de, meslek örgütlerinin yaşı, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre değişmektedir. Yüzyıllarla anılmaz.

Bu bağlamda meslek kuruluşlarının yaşı genellikle, yasal statüye kavuşturuldukları tarih olarak bilinir ve değerlendirilir.

Tıpkı, insanların doğduklarında nüfus kütüğüne kayıtlandığı tarih gibi.

Dünyada ve ülkelerde gelişen ticari yapı, bu alanda çalışacak meslek mensuplarına duyulan gereksinimi zorunlu kılmıştır. Yasal statü bu zorunluluklar sonucunda oluşmakla birlikte, örgütsüz, statüsüz meslek mensuplarının gelişen demokratik talepleri yasal statü ve mesleki örgütlülüğü gündeme getirmiştir.

Ancak çeşitli girişimlerin dışında eylemli bir talep yoktur.

Meslek örgütü olarak bizim (TÜRMOB) yaşımız kaç?

Bildiğim kadarıyla henüz delikanlılık çağındayız. Üç yıl önce reşit sayıldık.
Büyüdük artık.

21. Yüzyıla geldiğimizde 21 yıl önce toplam sayımız 15.150 idi.

21. yüzyılda, 21 yıl sonra (bugün) sayımız 82.427’lere ulaştı.

Bunun 3.858’i YMM’dir.

Geriye kalan 78.569 meslek mensubunun 21.164’ü SM ve 57.405’i SMMM’dir.

21. yüzyılda, 21 yıl önce hiçbir odamızın herhangi bir gayrimenkulü yokken, bugün birkaç küçük oda dışında devasa (kimileri) gayrimenkullere sahip oldular. Bilânço aktiflerimiz büyüdü.

Sürekli mesleki eğitim dedik, mesleki eğitimlerde bir hayli yol aldık. Binlerce mesleki yayın yaptık, meslek mensuplarına ulaştırdık. Belki elle tutulur en büyük başarımız da bu olsa gerek.

Demokratik talepler konusunda sınıfı geçtiğimizi söylemek pek mümkün değil. Ya da ben böyle algılıyorum, bilgi eksikliğimden… Toplumsal demokratik taleplerin (hep gerisinde demeyeyim ama) dışında kaldık, ya da bırakıldık!

21. yüzyılda, 21 yıl önce çıkarılan Meslek Yasamızı pek beğenmedik. Demokratik bulmadık. “Vesayetçi Yasa” dedik. Ama o tarihlerde bunu kimseye dinletemedik. Daha doğrusu kimse bizimle fazla alakadar olmadı. Bazıları da “göç yolda düzelir, sabırlı olun” dediler, inandık, bekledik.

21. yüzyılda, 19 yaşına geldiğimizde birileri “bu Yasa’yı değiştirelim, demokratikleştirelim,” diyerek sözlerinde durdular ve değiştirdiler. Birçok değişiklik gerekliydi, yapıldı, iyi de oldu belki ama…

Değiştirmek isteyenlerin değiştirdikleri maddelerden en önemlisi “seçimlerde nispi temsil sistemi”ni getirmek oldu. Karşı çıkanlar olduysa da onlara; “demokratik ortam yaratarak, barış içerisinde birlikte çalışmayı sağlamak için.”? Dediler.

Başlarda, hemen herkes sevindi! Sözde de olsa demokrasiden, demokratlıktan, birlik ve beraberlikten yanayız ya ….. 2008 seçimleri nispi temsil sistemine göre yapıldı. Neredeyse, seçimlere giren her gruptan, düşünceden insanlar yönetimlere girdiler. Mayıs 2010’dan bu yana Odalar bu sisteme göre yönetilmeye çalışılıyor!

Ancak, yönetme konusundaki anti demokratik kurallara dokunulmadı, kaldırılmadı. Azınlığın çoğunluğu yönettiği ve karar sahibi olduğu bir yapı muhafaza edildi.

Özetle; yukarıda verdiğim rakamlara baktığımızda: 9 kişilik TÜRMOB yönetiminin 5 üyesi 3.858 kişilik meslek grubundan, 4 üyesi ise 78.569 meslek grubundan seçilme zorunluluğu devam etmektedir.
Genel başkanın da bu azınlıktan olması yasal koşuldur!

21. yüzyılda, 21. yaşımızda, 24 Ekim 2010’da da bunu bu biçimde uygulatacaklar!

Ben pek anlamış değilim ama, bizlerin anti demokratik bulduğumuz bu durumun, çoğunluk olan meslek unvanına sahip kişilerin henüz Örgütü yönetecek kadar yetkinleşemediği engin düşüncesinden kaynaklandığı söylenmektedir! Yoksa anti demokratik düşünceden değil?  

Ekonominin kaydını tutan meslek mensuplarının örgütünün yaşı henüz ancak seçmeye müsait olduğu için olacak ki, ekonomik konularda henüz yeterince söz ve karar sahibi değildir. Ama olacağından umudum vardır.

Eh… birkaç aydan beri bu sitede yazmıyordum, yayına girerse yazmış olacağım. Bu bir makale değildir. Eksikleri, hataları varsa düzeltile… eklene… Sadece 21 rakamından esinlenerek öylesine yazdım 

Meslek ve meslek örgütü olarak 21 yılda az şey yapılmadı. Eleştirsek de, küçümseyemeyiz.

Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.
Daha da büyümek için eksiklerimizi görmeli, yönetenlerden de demokratik kuralları işletmelerini beklemeliyiz.

Odalar üyelerin, TÜRMOB hepimizin.

Saygı ve sevgilerimle.

30 Eylül 2010

SMMM Gökhan DEDE

1 Eylül 2010 Çarşamba

TÜRMOB İÇİN

TÜRMOB İÇİN

Sevgili meslektaşlarım,
Bu yıla kadar (2010) TÜRMOB seçimlerinde demokratik yarış pek yapılmadı. Hep birilerinin belirlediği kişilerden oluşan tek liste ile seçimler yapıldı. Daha açıkçası kendi anlayışlarına uygun çalışacak kişilerden listeler oluşturuldu. Denetleme kurulları bile böyle belirlendi.

Hatırladığım kadarıyla TÜRMOB’un 21 yıllık tarihinde yalnızca bir kere (2000) birden fazla grupla seçime girildi. Bunun adına demokratik yarış deniyordu ve belli bir heyecan vardı.

Birde, 2008 seçimlerinde Ankara SMMM Odası’nın önseçimle belirlenmiş adayının ÇDMG Merkez Yürütme Kurulunca listeye alınmamasına protesto-tepki oylarını en aza indirmek için sarf edilen azami çaba, ve bir bağımsız adayın alacakları oyları engelleme gayreti, seçimleri adeta bir yarış ortamına dönüştürülmüştü!  .

Öyle ki, TÜRMOB yöneticileri ve adayları, hangi ilden ne kadar protesto oyunun çıkacağını, ya da bağımsız adaylara hangi ilden ne kadar oy verildiğini saptamak için, sandıkları “alfabetik il sırasına” göre sıralamışlardı. Kimileri fark etmese de bu, delegenin üzerindeki TÜRMOB baskısından başka bir şey değildi. Bunun anti demokratik bir tutum olduğunu, kendilerini çağdaş demokrat sanan ilgililere hatırlatmak istiyorum!

Dileğim; doğru amaç ve hedeflerini meslek kitlesi ile samimi biçimde paylaşmak isteyenlere delegelerin TÜRMOB görevi vermesidir. Hayallerini hizmete dönüştürmek için kolları sıvayanların çalışmalarına fırsat ve destek verilmeli, engellenmemelidir. Ancak, bunun çok da kolay olmayacağını engelleyebilirliğini, düşünüyorum. Sistem de buna müsaittir!

Muhasebe ve denetim mesleğinin sorunlarının çokluğu, bunun başlı başına bir sistem sorunundan kaynaklandığını, bu nedenle sorunların arkasının gelmeyeceği, biri çözülürken bunlara yenilerinin ekleneceği bilinen bir gerçektir. Bunu, mesleğin içinden gelen, büro tozu yutmuş, yıllarca sorunlara muhatap olmuş, sorunlarla baş etmek için mücadele etmiş meslektaşlarımızın, sıkıntıları daha iyi bildiklerini herkesin teslim edeceğine inanıyorum.

Çoğunluğunun YMM'lerden oluşan bir TÜRMOB yönetim anlayışıyla mesleki sorunlarımız çözülememiştir, çözülemez de.

Özen gösterilmediğini söylemek istemiyorum ama, her şeye karşın meslek örgütü, yalnızca mesleğini yapan, meslek örgütünü yönetmeye söz vermiş, sözünde durabilecek daha birikimli, ilkeli, kararlı ve öngörülü meslektaş yöneticilerle yönetilmek durumundadır. Görev talep hakkını kendinde görmek için mesleğin kahrını çekmiş olmak tek başına yeterli değildir.

Önemli olan, bundan sonra da sorunlara göğüs germek, çözüm üretmek için bağımsızca irade koyabilmektir.

Mesleki sorunlarımızın ülke sorunlarından ayrışık olmadığı bilinciyle, inancıyla çalışılması gerektiğine inanıyorum. Ancak, üzülerek belirtmek istiyorum ki, TÜRMOB ve odalarımız, toplumsal sorunlara gereken duyarlılığı gösterememişler ve ekonomik sorunların çözümü konusunda lokomotif olmaktan uzak ve sessiz kalmışlardır.

Hassas bir döneme girdik. Kısır siyasi tartışmalarla, doğru değerlendirmeleri; sırf siyasi farklılıklar nedeniyle, parsa kaptırmak düşüncesiyle dayatmalarda bulunma hatasına düşmek, mesleki gelişimin önünde engel teşkil etmekten öteye geçemez.
TÜRMOB’da, yıllardır hem siyasi parti yöneticiliği hem de meslek örgütü yöneticiliği yapanlar bu dönemlerdeki yarı zamanlı çalışmalarıyla mesleğe zarar, kendilerine ise yarar sağladıklarını söylemeyen, anlamayan kalmadı gibi…. Bundan böyle böylelerine fırsat verilmemelidir.

Muhasebe ve denetim mesleğinin bizce “özlenen saygınlık düzeyine” hâlâ eriştirilemediğini biliyoruz. Ancak, bunun tek sorumlusu olarak yalnızca yöneticileri görmek ve dahası suçlamak biraz haksızlık olur.

Önünüzde önemli bir seçim sınavı daha var.

Sevgili meslektaşlar, değerli delegeler, başta haksız rekabet olmak üzere, birçok mesleki sorunumuz hâlâ devam ediyorsa, illa da “suç senin” demeye dilim varmıyor ama, sizler delegeler olarak, TÜRMOB’u yönetmeyi hak etmeyen kişileri oraya seçerseniz, “suçun en büyüğü sizin olacaktır,” demekten de kendimi alamıyorum! 

Geleceğe ışık tutacak bir genel kurul dileğimle, saygılarımı sunuyorum.

SMMM Gökhan DEDE- Ankara - 01Eylül 2010

29 Temmuz 2010 Perşembe

BİREYSEL TAAHHÜTLER, DEMOKRATİK BİRLİKTELİKLERİN ÖNÜNDE ENGEL OLMAMALI

BİREYSEL TAAHHÜTLER,
DEMOKRATİK BİRLİKTELİKLERİN ÖNÜNDE ENGEL OLMAMALI

Kurumsal yapıları birlikte yönetmek durumunda kalan tarafların asgari müşterekler çerçevesinde birleşerek kurumları demokratik kurallara göre yönetebilmeleri mümkündür.

Bunun sağlanması, o topluluklarda demokrasi kültürünün yerleşmiş olup olmadığına bağlıdır.

Ancak, kurumsal/yönetsel birlikteliğin kimlerle ve nasıl sağlanacağı henüz belli olmamasına karşın, bireylere önceden taahhütlerde bulunmuş olmak, yalnızca yasal dayatmadan kaynaklı birlikteliğin sağlandığı koşullarda değil, yasal zorunluluğun olmadığı durumlarda bile sorun olabilir.

Daha açıkçası, verilen sözün arkasında durma dürüstlüğünün dayattığı cüretkârlık, birlikte yönetim zorunluluğu sırasında sorun haline dönüşebilir, ya da dönüştürülebilir. İşte, hassas nokta budur! O nedenle, taraflardan birisince, birilerine önceden bireysel taahhütlerde bulunulmuş olunması ve çoğunluğu elinde bulunduran diğer taraflarca kabul edilmemesi halinde bunun sonraki çalışmaların/birlikteliklerin önüne “olmazsa olmaz koşul” olarak dayatılması, ilkelerden uzaklaşılması, demokratik birlikteliğin önüne konulan engel olarak değerlendirilebilir.

Bu türden olası engelleri aşarak demokratik birliktelikleri sağlamak ve birlikte yönetebilmek için, birlikte çalışılacak kesimlerin kabullenemeyeceği taahhütlerde bulunmaktan özenle kaçınmak ve soruna çözüm üretmek gerekir.

Böylesi olumsuzlukları aşabilmek, sorun olmaktan çıkarabilmek için, çeşitli kurullarda görevlendirilecek kişilerde liyakat, mesleki birikim, hizmette yeterlilik vb. ölçütlerin aranması ve uygulanması halinde, olası sorunların kolaylıkla çözülebileceği ve başarı sağlanacağı bilinen gerçektir.
Saygılarımla.
29.07.2010

Gökhan DEDE

4 Temmuz 2010 Pazar

BİR HALK ADAMI MESLEKTAŞIMIZ


BİR BELDE BAŞKANI; BİR HALK ADAMI MESLEKTAŞIMIZ
 SMMM Gökhan DEDE-04.07.2010

03 Temmuz 2010. Sabah erkenden kalktım. Arkadaşlarımızla bir şenliğe katılacağız.
Arkadaşlar beni İstanbul Yolunda, Eryaman Köprüsü üstünden alacaklar.
Âdetim olduğu üzere, alınacağım yere önceden vardım.

Benden önce gelip, güneşten korunmak için yol kenarındaki ağacın gölgesine sığınarak otobüs bekleyen birkaç kişi var.
“Günaydın” deyip, salamlaştık. Bekleyenler, başörtülü (eşarplı) genç bir bayanla 15-16 yaşlarında bir delikanlı ve 10-11 yaşlarında bir kız çocuğu.
Beklemeye başladık.
“Muhtemelen aynı yere gidiyoruz,” diye geçirdim içimden...
Epey bir süreden beri beklemekten ve konuşmamaktan sıkılmıştım.
Okuyacağım bir şey de yoktu yanımda.
Neyse ki, biraz sonra genç bayan; “sizde mi köye gidiyorsunuz” diyerek, sessizliği bozdu.
İyi de oldu…. Benden daha girişken olduğu belli… “Aferin,” dedim içimden.
Siz, “hangi köye gidiyorsunuz” diye sorunca, Bayan, heyecanlı bir biçimde “bizim köye”, “festival var da”, dedi. 
Sizin köy neresi demeye kalmadı, bir otobüs çıkageldi.
Yanı başımızda durdu.
Önünde bez bir afiş:
“Saçak Beldesi Ağaç Bayramı ve Kültür Etkinlikleri”
Belde Başkanı Hamza İNKAYA

Olay anlaşıldı. Aynı şenliğe gidiyoruz.
Bayan, tüm misafirperverliğiyle beni de otobüslerine davet etti. Teşekkür ettim.
Arkadaşlarımı beklediğimi ve bizim de aynı Şenliğe katılacağımızı, Belde başkanının yakın arkadaşımız olduğunu söyleyince, genç bayan birkaç kat daha sevindi, bekleyen otobüse binmekten vazgeçti, kısa sürede tanışma gerçekleşti. Katılımımızdan çok mutlu olmuştu. Belli ki bu etkinliğe katılımın yoğun olmasını yürekten istiyordu.

Gözlerimin içine bakarak tüm sevinciyle, “ben de Hamza İnkaya’nın kız kardeşiyim, ağabeyim diye söylemiyorum, o çok iyi bir insandır.” dedi.
Kısa sürede birçok şeyi konuştuk.. tanıştık, derken elinde bir kâğıtla otobüsten babayiğit bir adam indi. Bayanla sarılıp öpüştüler, onlar otobüse binerken, ben genç adamla kısa bir sohbette daldım.
Genç adam, Belde başkanının kardeşi olduğunu söyledi. “İşe bak hele… sabah erkenden Hamza Başkan’ın sülalesiyle tanışmaya başladım…” dedim kendi kendime…
Genç adama takılarak; “sen daha yakışıklısın ama, Hamza kadar yiğit ve örgüt adamı, halk adamı olduğunu sanmıyorum.. “ dedim.
“He ağabey, öyledir.” dedi.
Gülüştük, onlar otobüse binip hareket edip yola koyuldular, ben arkadaşlarımı beklemeye başladım. Çimenliklerde, çiçekler arasında biraz dolaştım, çiçek topladım.
Otobüsümüz geldi. Arka kapıdan bindim.
Arkadaşlarla selamlaştık.
Az önce topladığım birkaç çiçeği oymakbaşı diye takıldığımız bu geziyi organize eden İrfan Yılmaz arkadaşımıza takdim ettim. Böylece sabah sabah gösterdiğim inceliğin karşılığı olarak bir “teşekkür” aldım.
Ama en önde iki bayan arkadaşımızın varlığını sonradan fark edince ….
Neyse…
Ankara’dan ayrılalı bir buçuk saat olmuştu ki, Işık Dağı tüm doğal güzellikleriyle bizi karşıladı… Gözümüz, gönlümüz bu doğa harikası dağın güzelliğiyle şenlendi. Işık Dağı’ndan aşağıya doğru yarım saatlik bir yolculuktan sonra Saçak Beldesi’ne vardık.
Saçak, şirin bir Anadolu köyü görünümünde.
Tören alanına vardık, insanlar toplanmaya başlamışlar. Herkeste belli bir heyecan var.
Gelenleri sevecenlikle karşılıyor, tokalaşıyorlar.
Hamza başkan, daha başka bir telaşlı koşturmaca içinde … Herkese hal hatır sormaktan geri kalmıyor. Her tarafa yetişmeye çalışıyor… talimatlar veriyor … ter içinde kalmış.
Kolay mı? Halkı orada, arkadaşları gelmiş, milletvekili gelmiş, İlçe mülki amirleri, belediye balkanları, dernek başkanları … hepsi oradalar….

Belli ki, bir şeyler yapmış olmanın sevincini yaşıyor ve haklı gururunu taşıyor… Tabii ben bunları burada anlatarak sizin zamanınızı alma hakkına sahip değilim…

Belde’ye, (sonradan gördüğümüz) Belediye Başkanlık binası gibi kimi binalar, çocuk parkı ve içinde bulunduğumuz tören alanı biraz “belde” havası veriyor.

Kim bu Hamza İnkaya…
“Meslektaşımız, 2002-4 dönemi ASMMMO Denetleme Kurulu başkanımız… “

Sayın Hamza İnkaya, 2009 belediye başkanlığı seçimlerinde, doğup büyüdüğü Çankırı İli Çerkeş İlçesi’ne bağlı Saçak Beldesi’nden belediye başkanlığı için “bağımsız aday” olup, kazanmıştı. Kendisini makamında tebrik için ziyaret etme fırsatımız olmamıştı. Hamza başkan bu defa bizi “şenliğe” davet etmişti. Artık gitmemek olmazdı. Hatta o günün, Odamız çalışanlarından Elif Köroğlu kızımızın mutlu gününe denk gelmesine karşın orada olmayı uygun bulmuştuk. Beni hoş göreceğini düşündüğüm Elif’e sağlık ve mutluluklar diliyorum....

Sandalyelerde epey bir oturduktan sonra, iki genç öğrenci töreni başlattılar. Sunumları çok güzeldi, onları da tebrik ediyorum.

İlk konuşmayı Belde Belediye başkanı Sayın Hamza İnkaya yaptı. Sayın İnkaya, beldesine yaptığı hizmetleri anlattı, yapabileceklerini ve merkezi yönetimlerin yapması gereken katkıları sıraladı. Hatta, emperyalist-kapitalistlerin çevreye verdikleri zararlardan, onların sebep oldukları küresel ısınmadan bahsederek “inadına ağaç dikeceklerini, dereleri temizleyeceklerini” vb. konuları içeren kapsamlı, derli toplu, güzel bir konuşma yaptı. Ardından, “kendileriyle birlikte heyecanlandığını” söylediği İlçe kaymakamı, Çankırı milletvekili ve ASMMMO başkanı M. Koç ve diğer illerin dernek başkanları kendi cephelerinden sorunları dile getiren konuşmalar yaptılar.

Konuşmalar bittikten sonra, Belde’nin üst kısmındaki (sanırım güney-doğusu idi) fidan dikim alanına vardık. Hep birlikte birer fidan diktik. Bizler de “bir dikili fidanım olsun” diyen çocuklar kadar mutlu olduk, birer fidan dikerek.

Biz fidan dikim alanından ayrılırken, Hamza başkan çocuklara top dağıtıp, “fidan dikim belgesi” veriyordu. Tören alanına indiğimizde ise, halk yemek almak için sıraya girmişti.
Saat 15.00 olmuştu.
Hamza başkan bizim de acıkmış olacağımızı düşünerek, çayırlık bir alanda, doğa ile baş başa bir ortamda mangal yaktırıp, yiyecekler, içecekler ikram etti.

O, yine geri dönmek üzere, birileri için Beldesine gitti. Gecikti … biz yola koyulduk, Ankara’ya doğru….

Sevgili Hamza, gerçekten tam bir halk adamıdır, örgütçüdür.
Biz onu böyle biliriz zaten. Ama, Belde’sinde sohbet ettiğim insanlardan da dinleyince, Hamza İnkaya’nın halkıyla birlikte birçok başarıya daha imza atacağına olan inancımla, ben o başarıların altına şimdiden imzamı koyuyorum.
Ama sen de söz ver  başkan,.. ve Belde’ye ait afişlerine bir “LOGO” koy.
Sevgili Hamza İnkaya ve ekip arkadaşları…. Sevgiyle, başarıyla, ama halkınızla birlikte kalın….
04.07.2010
Gökhan DEDE

20 Mayıs 2010 Perşembe

ASMMMO 20. GENEL KURULU


ASMMMO 20. GENEL KURULU

Sayın Divan, Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,
Mesleki mücadeleye katkı yapmış tüm meslektaşlarımı, meslek önderlerini, bilim insanlarını ve siz değerli Genel Kurul üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada bir kez daha yönetenlerden bu örgütü nasıl yönettiklerine ilişkin hesap almak ve meslek örgütlerimizi yönetip, mesleği yüceltme iddiasında olan kadroları seçmek için toplanmış bulunuyoruz.
Başarı ve hizmet kalitesi göreceli olmakla birlikte, ben inanıyorum ki meslek ve meslek örgütlerimizin bugünkü seviyeye ulaşmasında emeği geçenlerin adları saymakla bitmez. O nedenle sözlerime katkı yapanlara saygıyla başladım.
Meslek odalarının yöneticileri, ülke çıkarlarını düşünmenin yanı sıra, öncelikle muhasebe ve denetim mesleğini düşünen, mesleğin standartlarını daha ileri götürmeye çalışan kişiler olmalıdır.

Olmazsa olmazımız olan eğitim çalışmaları ara verilmeden sürdürülmelidir.
Yöneticiler, üyelerin mesleki bilgisini yenileyip yükseltmeyi birincil görev bilmeliler. Günümüzde eğitim; akılcı ve çağcıl düşünen yöneticiler önderliğinde daha verimli yapılabilmektedir.
Eğitim, on binleri aşan üyesi bulunan odalarda, bunlardan yalnızca üç-beş yüz tanesini alabilen lüks otellerin salonlarına yatırılan paralarla sağlanamamaktadır.
Yöneticiler her tür eylem ve harcamalarının hesabını vermek konusunda şeffaf olmalıdır.
İşte böyle yöneticilerin alnı açık olur.
Ayrıca yönetici, hiçbir siyasal parti ya da örgütün bağdaşığı olmamalı; mali idarenin, karşısında eğilip, bükülmemeli; saygınlığını kendi meslek örgütüne yaraşır biçimde korumalıdır.
İnsan olmanın büyük onurunu duyarak, meslek mensubunu da bu yüksek onura layık görerek, saygısını esirgememeli; kendilerine rakip olabilecek kişileri yok saymadan, ötekileştirmeden meslek için yararlanılabilecek yeteneklerini tespit ederek yararlanmanın yollarını bulmalı.
Muhasebecilik ve mali müşavirlik meslek odalarının yöneticileri, siyasal yaklaşımların buyruğuna girmeleri halinde, mesleki bağımsızlık yok olur. Bu yok oluş meslek mensuplarının şahına da yansır. İşte asıl tehlike buradadır. Çünkü, meslek mensubunun mesleki namusu; etik değerleri, yani hilesiz muhasebe, bağımsız denetleme görevi, yansızlığı ile anlam ifade eder. Meslek örgütü ve meslek mensubu olmanın gerekleri arasında 'hesap verebilecek kadar düzgün ve şeffaf olmak vardır.
Odaların ve üst örgütümüzün tüm birimlerinde demokrasinin tam işlemesi meslektaşların örgütüne güveni için önemlidir.
Yeni dönem yönetimlerinin önünde çok hassas noktalar olacaktır. “Şu kesim benim ekibimden, siyasi görüşümden” mantığı ile hareket edilmesi önce mesleğe zarar verir.
Bu dönem kimse kendini öncü ve lider kişi görevi üstlenmiş olarak göremeyecektir. Unutmasınlar ki, icra elinizde bile olsa takip edenleriniz vardır.
Yeni dönem yönetimleri penceresinden ileriye baktığımızda, meslek örgütlerimizin 20 yılı aşkın süredir elde etmiş oldukları mesleki ve toplumsal kazanımları yalnızca korumak değil, daha ileriye götürmek, ilkelerimizi, demokratik değerlerimizi evrensel değerler ölçeğinde savunmak asıl görevdir.
Nispi temsil sistemini, “oluşacak yönetim anlayışı” bağlamında eleştirsek de, belki de yeni dostlukların, yönetim anlayışlarının gelişerek, yeni, ama, sağlıklı ve kalıcı mesleki atılımlar yapılarak sürdürüleceği hayalimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
 Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Gökhan DEDE – 20 Mayıs 2010

6 Mayıs 2010 Perşembe

2010 GENEL KURULUNA GİDERKEN

2010 GENEL KURULUNA GİDERKEN
SMMM Gökhan DEDE–06.05.2010

Mayıs-Haziran 2010 aylarında tüm Türkiye genelinde SMMM Odalarının genel kurulları yapılacaktır. ASMMMO’nun Genel Kurulu 05 Haziran, seçimleri de 06 Haziran 2010 tarihlerinde yapılacaktır. Bu nedenle meslek grupları hizmet yarışı içerisindedirler.
Hepsine başarılar diliyorum.

Bu genel kurulların önceki yıllarda yapılan genel kurullara şeklen benzese de, sonuçları itibarıyla benzemeyecektir. Bir kere nispi temsil sistemi nedeniyle çeşitli siyasi, etnik vb. yapılara, mesleki politika anlayışlarına sahip kişilerin oluşturacağı organlar oluşacaktır.

Genel kurullar, iktidar grubu için bir tür vitrindir. Ürünlerini sergileyeceği platformlardır. Aynı zamanda diğer kişi ve gruplar için de kendilerini ifade etme yeridir.

İktidarda olanlar için asıl önemli olan, bu genel kurullara gelinceye kadar yaptıkları ya da yapamadıklarıdır. Özetle, iktidar olmadan önce verilen sözlerin ne kadarının tutulduğu, gerçekleştirildiği, başarı grafiğinin ne olduğu, yeni şeylerin yapılıp yapılamadığı,  yapılanları da yok edip gerilere mi düşürülüp düşürülmediğidir? İktidarda olanlar için bunlar meslek mensubu gözünde çok önemli göstergelerdir.

İktidara talip olanların geleceğe ilişkin söylem ve eylemlerinin inandırıcılığı ise seçim sonuçlanınca gün ışığına çıkar. Yani inandırıcılığınız sandıktan çıkacak oylar kadardır.

Mesleğin geleceği için verilecek görüntü, genel kurul sırasında ve öncesinde yapılan söylemler, ileri sürülen görüşler, yapılan katkılar ve gösterilen hedeflerde şekillenir.

İktidar süresi boyunca meslek mensuplarına ve meslek gruplarına karşı ne kadar demokrat ya da anti demokratik tutum içerisine girdiğiniz hafızalarda yer edecektir. Demokrasiyi, seçim platformunda çoğunluğun azınlığa sayısal üstünlüğü ve tahakkümü, ya da eldeki olanakları olabildiğince kendinize kullanmanız da hafızalarda yer edecektir!

Seçimlerden önce verilen vaatlerin ne kadarının gerçekleştirildiği, meslek kitlesi ile nasıl paylaşıldığı, birlikte üretip, birlikte yönetip yönetilmediğinin muhasebesini yapan muhasebeciler bilançoyu da çıkaracaklardır. İşte bu bilanço başarı grafiğini gösterecektir. Elbette ki bilanço analizini uzman gözüyle yapmak gerekir.

Diğer mesleklerde olduğu gibi muhasebe ve mali müşavirlik mesleğinin de, “hoşgörülü, öngörülü yöneticilere” gereksinimi vardır.

Hatta buna bu dönemde daha çok gereksinim vardır.

Önemli başarılar elde edilmiş olmasına karşın, mesleğin kamuoyunda beklenen, özlenen saygınlık düzeyine hala eriştirilemediğini de biliyoruz.

Bu hassas dönemde temel hedef, muhasebecilerin ve mali müşavirlerin birliğini sağlamak olmalıdır.

Hemen her grup ya da temsilcileri de bunu söylemektedirler. Bu söylemlerinde samimi olduklarını düşünmek gerekir.

Ancak, grup temsilcilerinin gerek dünya görüşleri, gerekse bu günün ve geleceğin mesleki politikaları konusunda hemfikir olduklarını söylemek olanaklı değildir.

İşte asıl tehlike de buradadır.

Geleceğin meslek örgütleri, gerçek anlamda demokratik davranan, insan haklarına ve özgürlüklerine saygılı olan, cinsiyet ayrımcısı olmayan, yalnızca siyasi anlayışlarını, dinci ve ırkçı kafa yapılarını meslek örgütlerini kullanmak amacıyla buralara taşımayan, temel mesleki politikalar konusunda ortak noktalarda, asgari müştereklerde buluşabilen, grup ve kişilerden oluşturulan yöneticilerle yaratılabilir.

Bu temel arzumuz, önümüzdeki günlerde yönetimi paylaşacak olan grup temsilcilerince ne kadar sağlıklı biçimde hayata geçirileceğini hep birlikte göreceğiz.

 SMMM Gökhan Dede

3 Mayıs 2010 Pazartesi

HER BAŞKAN YALNIZCA KENDİ KURUMUNUN (KURULUNUN) BAŞKANI OLMALI!


HER BAŞKAN YALNIZCA KENDİ KURUMUNUN (KURULUNUN) BAŞKANI OLMALI!
SMMM Gökhan DEDE-03.05.2010

Odalarımıza ve TÜRMOB’a başkan olmak ya da o kurumun kurullarında yer alabilmek için birçok meslek mensubu hizmet yarışı içerisindedirler. Bu her dönemde bu böyledir ve gurur duymaktayız. Böyle bir amaç için mücadele zenginliğimizdir. Ancak, yarışın demokratik ve adil olması özlenenidir. Demokrasinin kurallarından olan seçim sistemi işletildiği için sonuçları da herkes için kabullenilmesi gereken sonuçtur. Çünkü seçim, belli koşulları taşıyan, güzel niteliklere haiz üyelerden başvuru yapanlar arasında yapılmaktadır.

Buraya kadar, kimsenin yapacağı hiçbir olumsuz eleştirinin olmaması gerekir.

Ancak, bundan sonrası kurumların birlikte yönetilmesiyle ilgilidir, katılımcılıkla ilgilidir, eşit paylaşımla ilgilidir.  Bilirsiniz, seçim bildirgelerinde “birlikte yönetmek, eşit paylaşmak”tan söz edilir. Bu saygıdeğer evrensel bir yaklaşımdır. Ama gerçek hayatta bu böyle midir?

-TÜRMOB-TESMER yönetim ve denetleme kuruluyla her dönem vardır.
-Bilirsiniz, SMMM Odalarımızın hepsinde TESMER Şubesi (Temel Eğitim ve Staj Merkezi Şubesi) bulunmaktadır.
-Kimilerinde iktisadi işletmeler kurulmuştur.
-Tüm odalarda Haksız Rekabet Kurulu oluşturulmuştur.
-TÜRMOB bünyesinde TÜRHAK (Türkiye Haksız Rekabetle Mücadele Kurulu) oluşturulmuştur.

Şimdi bunlara bir bakalım, sondan başlayarak.

1- TÜRMOB Yönetim Kurulu’nun başkanı aynı zamanda TÜRMOB-TESMER Yönetim Kurulu’nun da başkanıdır ve sekreteri, saymanı ve diğer üyeleri de TÜRMOB yöneticileridir.
2- Oda başkanları Tesmer Oda Şubesi’nin de başkanıdır.
3- Kimi Oda başkanları kurdukları İktisadi İşletmenin de başkanıdır.
4- Oda başkanları aynı zamanda TÜRMOB-TÜRHAK Yönetim Kurulu üyesidirler.

Siz bunlara başka kurulları da ekleyebilirsiniz.

Şimdi sormak istiyorum:

1-TÜRMOB başkanı ve yönetim kurulu üyeleri aynı zamanda TESMER’in de başkanı, ve yönetim kurulu üyeleri de TESMER yönetim kurulu üyesi olmazlarsa, başka meslek mensupları bu görevi yürütemezler mi?
2-Oda başkanları aynı zamanda Oda TESMER Şubesi’nin başkanı olmazlarsa başka bir üye bu görevi yürütemez mi?
3-İktisadi İşletmenin başkanı oda başkanı olmazsa bu işletmede yolsuzluklar mı oluşur?
4-TÜRHAK’da, oda başkanları olmazsa olmaz mıdır?

Bilinen o ki, bu kurulların hepsinde hakkı huzur ücreti ödenmektedir.

Tüm bu kurullarda başkanlık ve yöneticilik yapacak istekli yetişmiş, birikimli, bilgili, meslek mensupları vardır. O halde yasal zorunluluk da olmadığına göre bu kurullarda neden yalnızca oda başkanları ve TÜRMOB yöneticileri görev almaktadır?

Bence, TÜRMOB-TESMER Merkez ve şube yönetim kurullarında ve diğer kurullarında görev almamış meslek mensuplarının görevlendirilmesinin ve bu konularda yönetmelik çalışmalarının yapılmasının yararlar sağlayacağına yürekten inanıyorum. 

SMMM Gökhan DEDE – 03.05.2010

23 Nisan 2010 Cuma

NİSPİ TEMSİL SİSTEMİ GELDİ AMA

 
NİSPİ TEMSİL SİSTEMİ GELDİ AMA
TEMSİLDE ORANSIZLIK DEVAM EDECEK!
SMMM Gökhan DEDE –23 Nisan 2010

2007 yılında “Seçimler Demokrasisi, Temsilde Oransızlık ve 3568 başlıklı bir yazı yazmıştım. O günden bu yana ne değişti diye şöyle bir bakıverdim:

3568 sayılı Meslek Yasamız önemli değişikliklere uğradı. Ama bazı konulara teğet bile geçilmedi.

Bu düzenlemeyle gelen en önemli değişikliklerden birisi, seçimlerin nispi temsil sistemine göre yapılması oldu. He ne kadar Yasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne götürüldüyse de, sonuçta değişen bir şey olmayacağını düşünüyorum.

Ülkemizde, yarım asırdan fazla bir süredir geldiği iddia edilen demokrasiye bir türlü işlerlik kazandırılamıyor. Demokrasi ile bizleri yönettiklerini iddia edenler ve onları destekleyenlerin oy çoğunluğunu ve hâkimiyeti ellerinde bulundurmaları, istediklerini yapabilecekleri biçiminde algılanıyor.
Olaya seçimler bağlamında yaklaştığımızda, karmaşa ortamını yaratan konuların başında, mevcut seçim yasasıyla getirilen temsil ve temsilde oran sorunu gelmektedir. Bugünkü siyasal yapı, 12 Eylül Askeri darbesiyle oluşturulan ve sonrasında devam ettirilen, sözde demokratik açılımlarla bir türlü düzeltilemeyen anayasal ve yasal düzenlemelere dayanmaktadır. Bu nedenle, bu siyasal yapının oluşturduğu Yasama Organı kıskacında yasal değişikliklerin nasıl yapılacağı konusunda görüş birliği, bizim 3568 sayılı Meslek Yasamız konusunda da oluşamamaktadır,  Sosyal hayatın birçok alanında olduğu gibi bizim mesleki sorunlarımızın da bir kısmı hâlâ çeşitli soru işaretlerinin çengeline takılı duruyor. 3568 sayılı Yasa değişmediği sürece mevcut olumsuzluklar kat be kat artarak devam edecektir. O nedenle bu yasa acilen değişmelidir,” diyorduk ki, Yasamız değişti.
3568 sayılı Yasa’da 5786 sayılı Yasa’yla birçok değişiklikler yapılarak, 26.07 2008 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu değişikliklerden en çok tartışılanı seçim sistemine ilişkin olanıdır. (Yasa’nın bu yönü ayrı ve önemli bir tartışma konusudur.)
Seçimlerin yaklaşması nedeniyle sıkça tartışılan ve eleştirilen mevcut seçim sistemi nedeniyle oluşacak sonuçlar; temsilde oransızlık ve bunun doğuracağı adaletsiz sonuçlar olacaktır.
Gelinen noktada, temsil konusunda milletvekili seçim sistemi ile 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nun seçme ve seçilme sistematiği birbirine benzerlikler göstermektedir.
Siyasi partiler (milletvekili) seçim sistemindeki temsilde adaletsizlik, bizim 3568 sayılı Meslek Yasamızda da mevcuttur. Muhasebeci ve mali müşavir seçmen kitlesinin TÜRMOB’da temsili, orantılı ve adaletli değildir. Yasa’nın önemli boyutta değiştirilmesine karşın, bu adaletsizlik giderilmemiştir. İşte bütün bu örnekler, demokratik Türkiye’nin (!) ve demokratik TÜRMOB’un (!) açmazlarındandır.
Hep düşünürüz; acaba bazı çözümsüzlüklerin çözümünü yasal demokratik kurallar içinde aramak girişiminde bulunulsa, çözüm fırsatı yaratıla bilinir mi? Ülkemizde, siyasi parti temsilcilerimize veya diğer kurum ve kuruluşlarımıza yönetici olacaklara oy verecek kitlenin, kendilerini temsil edecek olanlara oy vermelerini ve tercih haklarını kullanma özgürlüğünü yasayla engellemek gibi yasal düzenlemelerimiz vardır. Ve bunun anlamı; kitleyi, temsil edilmesi gereken yerde temsilcisiz bırakmaktır. Bazı durumlarda ise insanlar seçileceklere kerhen (istemeye istemeye) oy vermek durumunda bırakılmaktadır. Örneğin; değişmeden önceki 3568 sayılı Yasa’ya göre kullanacağınız oyunuzun geçerli olabilmesi için TÜRMOB Yönetim Kurulu için asıl üye sayısının üçte ikisi oranında (5 YMM, 2 SMMM ve 2 SM ‘den 6 isim), odalara yönetici seçmek durumunda kaldığınızda ise 5 kişilik yönetim kurulundan 3 SMMM, ve 2 SM adaydan en az yarıdan bir fazlasına yani dördüne oy vermek zorundaydınız. Aksi halde oyunuz geçersiz sayılmaktaydı. Yani istediğiniz azlıkta kişiye oy verme gibi bir tercihiniz ve şansınız yoktu. Seçim demokratik bir yöntem olduğuna göre, o halde bu da demokratik bir yöntemdir!
Oysa, önümüzdeki 2010 Mayıs seçimlerinde bu durum daha da vahimleşmiştir. Siyasi partileşmiştir. Bu defa “gruplara oy vermek” durumunda kalacağınızdan, işaretleyeceğiniz “kutucuğun, (grubun)” içinde olan, ama, onaylamadığınız, beğenmediğiniz kişileri de seçmek ya da diğer grup kutucuktakileri seçememek gibi bir handikapla karşı karşıya kalacaksınız. Olay yalnızca kutucukların (grupların) adaletsizliği olsa ne ala… Diğer yandan 3568 sayılı Yasa’ya aykırı Odalar ve Odalar Birliği yönetmelikleri hâlâ yürürlüktedir! Dolayısıyla “temsilde oransızlık” devam edecektir.
Nasıl mı?
Yasa’nın 21. maddesine göre Oda Yönetim Kurulu, Genel Kurulca kendi üyeleri arasından üç yıl için seçilen, üye sayısı binin altında olan odalarda beş asıl ve beş yedek, üye sayısı bin ilâ beşbin arasında olan odalarda yedi asıl ve yedi yedek, üye sayısı beşbini aşan odalarda ise dokuz asıl ve dokuz yedek üyeden oluşur. (Birlik yönetim kurulu üyeliği için böyle bir durum söz konusu değildir.)
Oysa, Yasa’da böyle bir zorunluluk olmamasına karşın, Yönetmelikte SM ve SMMM sayısal ayırımı yapılmıştır ve yıllardır böyle uygulanmaktadır.
Yasa’nın 35. maddesine göre Birlik Yönetim Kurulu, Genel Kurul üyeleri arasından üç yıl için seçilen dokuz asıl ve dokuz yedek üyeden oluşur.
Birlik Yönetim Kurulu üyeleri;
1.      Kayıtlı olduğu meslek odasında en az üç yıl kıdemli olan, ve
2.      Bu Kanun hükümlerine göre serbest veya bir işyerine bağlı olarak fiilen mesleki faaliyette bulunanlar arasından seçilir.
Bu koşulları taşıyan yönetim kurulu üyelerinden beşinin yeminli mali müşavir olması zorunludur. Yönetim Kurulu kendi üyeleri arasından bir başkan, bir genel sekreter ile bir genel muhasip seçer. Yönetim Kurulu başkanı yeminli mali müşavirler arasından seçilir. Yönetim Kurulu Başkanı olmak için sadece YMM olmak yetmemektedir. Yönetim kurulu başkanı olabilmek için en az beş yıl süreyle yeminli mali müşavirlik yapmış olmak gerekir. Bu koşul yalnızca yönetim kurulu başkanlığı yapmış olanlara getirilmiştir.
Yönetim kurulu başkanlığı yapmış olanlar için bir de sınırlama getirilmiştir. Üst üste iki seçim döneminde iki defa Birlik Yönetim Kurulu başkanlığına seçilmiş olan kişiler, aradan iki seçim dönemi geçmedikçe yönetim kurulu üyeliğine seçilemezler.
Görüldüğü üzere hem 4/5 oranı hem de genel başkanın YMM olması biçimindeki adaletsizlik/oransızlık yeni Yasa ile de devam ettirilmiştir.
Seçme ve seçilme konusunda 3568 sayılı Yasa ve yönetmelik maddelerinin ne kadar antidemokratik olduğunu aşağıdaki istatistikî verilerle ve çarpıcı örneklerle açıklayalım ve kararı okuyucular versin.
TÜRMOB İnternet sayfası verilerine göre (01.09.2010 tarihi itibarıyla) Türkiye genelinde toplam 82.427 meslek mensubu bulunmaktadır. Bunların 3.858’i YMM, 57.405’ü SMMM ve 21.164’ü SM (SM+SMMM=78.569 kişi)’den oluşmaktadır. 
Türkiye genelinde 8 YMM odası ve 73 SMMM odası (Alanya ve Bodrum dahildir) olmak üzere toplam 81 oda kurulmuştur.
Bilindiği üzere Meslek Yasamızın 32. Maddesi gereği her oda, üye sayısına bağlı olmaksızın seçeceği üç temsilciye ilave olarak, üyelerinin yetmiş beşte biri (2010 altmışta biri) oranında Birlik temsilcilerini seçerler. TÜRMOB organlarına seçilecekleri, odalar temsilcileri (delegasyonu) belirlemektedir. Birlik delegasyonu ise bu (yuvarlak hesap, fireler dikkate alınmadı) hesaplamaya göre 2010 için toplam 82.427/60=1.374 delege ve 81*3= 243 olmak üzere toplam 1.617 delegeden oluşacaktır.
Yukarıdaki verilere göre unvanlar bazında Birlik delegasyonu: YMM 3.858/60=64+(8*3)=88 delege, SMMM+SM 78.569/60=1.310+(73*3)=1.529 delege olmak üzere toplam 1.617 delege biçiminde şekillenmektedir.
Görüleceği üzere YMM’lerden 20 kat daha fazla bir çoğunluğa sahip SM+SMMM meslek grubuna, 9 kişilik yönetim kurulu üyeliğinin yarısı kadar bile temsil hakkı verilmemektedir! Oysa, normal koşullarda 1.617/9=179,67 delegeye bir Birlik YK üyesi denk gelmektedir.

Bu durum SMMM’lere sizce neyi çağrıştırmaktadır?

Ülkemizde kurumsal ve ekonomik yapı, mali sistem ve demokrasi sorunsuz işlemiyor. Bunu biliyoruz ve her hangi bir kurumun başındakilerin dışında herkes genellikle böyle söyler. Yönetenlerin ya da işin başındaki yöneticilerden kimileri, bu sistemde doğru işlemeyen bazı mekanizmaların olduğunu teslim etmektedir.
Toplum olarak var olanla yetinmeyi adeta ilke edindiğimiz, yani biraz da şükürcü olduğumuz içindir ki, sorunlarımızı yönetmelik ve mesleki kararlarla çözmeye çalışmaktayız. Bu durumda Yasa’yı değiştirme arzusunda olduklarını söyleyen bazı yönetenlerin ve meslektaşların da, mevcut demokratik hakların da ellerinden alınma endişesini taşıdıklarını bilmekteyiz.
Demokrasi her ne kadar açıklık, yurttaşların veya üyelerin tercihlerini özgürce belirlemesi amacıyla oluşmuş bir sistem ise de, durum sadece ülkemizdeki diğer yurttaşlar yönünden değil bizler (muhasebeciler, mali müşavirler) açısından da kapalılık ve belirsizlikler sürecini devam ettirmektedir. Ancak, belirsizlik ve sürüncemede bırakılma ve sürekli endişe taşıma beklentisi çözümsüzlükler yumağını büyütmektedir.
Bilindiği üzere, var olan siyasi partiler ve seçim yasalarının getirdiği baraj sınırlaması ile geniş kitlelerin temsili demokratik olmamaktadır. Yani geniş kitleler temsil edilememektedir. İktidar partisi dışındaki tüm siyasiler ve siyasal partiler bunu her ortamda dile getirmektedirler. Ancak, benzer anti-demokratik uygulama bizim 3568 sayılı Meslek Yasamızda da mevcuttur. Bu anti demokratik yapılanmalar yılardır ara sıra da olsa dile getirilmekte, ancak hiçbir iyileştirme yapılmamaktadır. Genel kanı odur ki; Meslek Yasamızın yönetim yapısına ilişkin hükümleri değişmediği bu haliyle, Yasayla oluşturulan azınlığın çoğunluğa hükmetme, dolayısıyla onları yönetme biçimindeki hakkaniyetsiz yasal tahakkümü devam edecektir.
3568 sayılı Meslek Yasamızın Birlik Yönetim Kurulunun oluşumuna ilişkin 35. maddesi, dokuz kişilik yönetim kurulunun beşinin yeminli mali müşavir (YMM) olmasını emreder. Devamla, maddenin 3. bendinde ise yönetim kurulu başkanının da yeminli mali müşavirler arasından seçileceği hüküm altına alınmıştır. Yani “genel başkan” olmak için demokrasinin çoğunluk rejimi olduğuna ilişkin kuralı bu Yasa’da işlememektedir. Hal böyle olunca da genel başkan olmak isteyenlerin bir biçimde YMM olmaları gerekmektedir. Kaldı ki YMM olmak için kamuda çalışanların dışında serbest çalışan serbest muhasebeci mali müşavir (SMMM) ruhsatlı meslek mensuplarının sınava girebilmek için 10 yıl serbest çalışmaları gerektiği gibi, özel sektörde ve kamuda çalışan SMMM ruhsatlı meslek mensuplarının ise bu şansları dahi bulunmamaktadır!
Özetle; demokrasinin o çok bilinen kuralını buralarda işletmenin olanağı 3568 sayılı Yasa ile engellenmiştir. Bu durumda SM ve SMMM meslek mensuplarının “genel başkan” olabilmeleri veya ilk beşe girebilmeleri için unvan farklılaştırmaları gerekmektedir. Bunun için Maliye Bakanlığı’nın ilgili birimlerinde çalışanlarından sınavsız YMM olanlarının dışındakilerin sınavlara girerek YMM olmaları gerekmektedir. Bu hak bazılarına demokratik kurallara aykırı biçimde 3568 sayılı Yasa ile verilmiştir. Bu da yasalar demokrasisinin kurallarından olmuştur! Ama gelinen noktada artık meslek kitlemizin edindiği birikim ve olgunlaşma düzeyinin “genel başkan” olmak için illa da unvan değişikliği yapmak (YMM olmak) durumunda kalmamaları gerekmektedir, diye düşünüyorum.
3568 sayılı Yasa’nın birlik disiplin kurulunun oluşumunu düzenleyen 38. maddesine göre, beş meslek mensubundan oluşan Disiplin Kurulu’nun üyelerinin üçünün YMM olması zorunludur. Geriye kalan iki üyenin ise SMMM ve SM meslek mensuplarına kaldığı anlaşıldığından bu iki unvana sahip meslek mensupları arasında adil bir paylaşım söz konusu olduğu görüntüsü verilmektedir.!
Birlik Denetleme Kurulu bir YMM ve iki SMMM meslek mensubundan oluşmakta olup, bu kurulda SM meslek mensubuna yer yoktur. Kurul başkanı YMM olup, o da tek YMM’dir.
3568 sayılı Yasa maddelerinin bazılarının demokratik kurallara uymadığı gibi, bazı yönetmeliklerimizin bir kısım maddelerinin de 3568 sayılı Meslek Yasamıza aykırı olduğunu da görmekteyiz. 3568 sayılı Yasa SMMM ve YMM odalarını aynı bölümde toplamıştır. YMM odaları tek unvandan oluştuğundan bir sıkıntı olmamakla birlikte, SMMM odaları SM ve SMMM meslek mensuplarından oluşmaktadır. SMMM oda kurullarının oluşumunu da düzenleyen yasa maddelerinde (21, 25 ve 27. maddeler) meslek unvanlarının sayısal ayrımına ilişkin hiçbir düzenleme olmadığı halde yönetmelikle yapılan düzenleme gereği örneğin; yönetim kuruluna 3 SMMM ve 2 SM seçilmek durumundadır. Oysa bugün mesleğimizin ulaşmış olduğu nitelik düzeyi dikkate alındığında böyle bir ayırıma gerek duyulmamalıdır. Yani, mesleğe en iyi hizmeti verebilecek kişileri seçmenler belirlemelidirler. Bu anlamda, yönetim ya da diğer kurullarda görev alacakların SM ya da SMMM unvanlı olması konusunda sayısal sınırlama ayrımı, yapılmamalıdır.

Sonuç olarak; demokrasinin bir değerler sistemi olması, yasadan da hatta illa da birilerinin bir yerlere seçilmesinden de önce gelmesi gerektiği düşünüldüğünde, bu durumun (demokrasinin) asla ve asla bir araç olarak kullanılmaması gerekir. Bilinmelidir ki demokrasi; kişilere, unvanlara veya gruplara değil, değerlere sahip olduğu sürece kalıcılaşır. Hiç şüphesizdir ki, bu değerlerin başında eşitlik, özgürlük ve erdem gelir.

İnsanlık Türkiye’de ve dünyada bu değerlere büyük savaşımlar, mücadeleler vererek ulaşmıştır. Demokrasinin, insan aklının özgürleşmesinin bir sonucu olduğu gerçeği genel kabul gören bir olgudur. İnsan aklının özgürleşmesi için her şeyden önce, tartışılmaz olması istenilen çeşitli öğelerin etkisinde kalınmaması gerekir. Dolayısıyla; hakkaniyeti, özgürlüğü, eşitliği ve etiği öne çıkarmayan anlayışlar ve düşünce sistemleri bu niteliği gereği demokratik olamazlar.

Bugün ülkemizde uygulanmaya çalışılan demokrasi, yasalar demokrasisidir. Bu bağlamda, içinde bulunduğumuz bu yasalar demokrasisini(!) değerler demokrasisine dönüştürmek gerekir. Eğer başarılamazsa, bu durumun tarihsel ve toplumsal sorumluluğu bu değerlere yeterince sahip çıkmayan, kitlelerin, üyelerin haklarını koruyamayan veya kötüye kullanan, değiştirme girişiminde dahi bulunmayan yönetenlerin üzerinde kalır ki, bunun sonuçlarının getireceği olumsuzlukları bugüne kadar yaşadığımız gibi bundan sonra da hep birlikte yaşayacağız demektir. 

SMMM Gökhan DEDE –23 Nisan 2010
 

4 Nisan 2010 Pazar

BAĞIMSIZ DENETİMDE YMM/SMMM AYIRIMINA SON VERİLMELİDİR


BAĞIMSIZ DENETİMDE YMM/SMMM AYIRIMINA SON VERİLMELİDİR

Denetim yetkisi, SMMM ve YMM meslek mensuplarına 3568 sayılı meslek Yasamızla verilmiştir. Bu anlamda yasal hiçbir ayırım yoktur.

Ayrıca, Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliğ ile de bağımsız denetim yetkisi, “denetçi” yetkisi almış YMM ve SMMM meslek mensuplarına tanınmıştır.  

Bu konuda da hiçbir ayırım yoktur.

Ayrıca, hatırlatmak gerekir ki, yapılan iş (denetim) de aynıdır.

Oysa, kimi kuruluşların bağımsız denetimine ilişkin çıkarılan yasa, ya da yasaya karşın çıkarılan yönetmeliklerle bağımsız denetim işleri, yalnızca YMM’lere verilebilmekte ya da verilmektedir.

YMM hâkimiyetindeki TÜRMOB’un bu konuda genellikle sessiz kaldığı görülmektedir!

SMMM’ler ve SMMM bağımsız denetim kuruluşları olarak bu haksızlığa tepki göstermek gerekmektedir. Bu tutum, tam bir ayrımcılıktır, haksızlıktır. Daha da önemlisi, aynı mesleki örgüt çatısı altında toplanmış olan bu iki meslek grubunu karşı karşıya getirir bir tutum sergilenmektedir.

Bu karşıtlık ve haksızlık, TÜRMOB ve oda yönetimlerimizin duyarsızlığından ve bürokrasideki YMM hâkimiyetinden kaynaklanmaktadır.

Özellikle SMMM oda yönetimleri, artık “gaflet uygusundan” uyanmalıdırlar!

TÜRMOB yönetimiyle “iyi geçinmek” elbette gerekli. Orası bizim en büyük meslek örgütümüz. Ancak, SMMM oda yönetimlerimiz, dokuz kişiden beşi (ve genel başkanı) YMM’lerden oluşan ve temsilde tam bir adaletsizliğin Yasayla var edildiği TÜRMOB yönetimlerinin bu ve benzer konulardaki çabalarının daha çok kimden yana seyrettiğini, tarihe bakarak geleceğimiz konusunda duyarlı olmalılar!

04.04.2010

SMMM Gökhan DEDE
Sorumlu Ortak Baş Denetçi