Sayfalar

14 Nisan 2007 Cumartesi

SEÇİMLER DEMOKRASİSİ, TEMSİLDE ORANSIZLIK


SEÇİMLER DEMOKRASİSİ, TEMSİLDE ORANSIZLIK

VE 3568

SMMM Gökhan DEDE –14 Nisan 2007

Ülkemizde, yarım asırdan fazla bir süredir geldiği iddia edilen demokrasiye işlerlik kazandırılamıyor. Demokrasi ile bizleri yönettiklerini iddia edenler ve onları destekleyenlerin çoğunluğu ve hâkimiyeti ellerinde bulundurmaları, onların istediklerini yapabilecekleri biçiminde algılanıyor.

Türkiye, 2007’nin ilk aylarından itibaren tarihinin belki de en karmakarışık siyasal ortamını yaşadı ve yaşıyor. Bu karmaşa ortamını yaratan konuların başında, mevcut seçim yasası ile getirilen temsil ve temsilde oran sorunu gelmektedir. Bugünkü siyasal yapı, 12 Eylül Askeri darbesiyle oluşturulan ve sonrasında devam ettirilen ve demokratik açılımlarla bir türlü düzeltilemeyen anayasal ve yasal düzenlemelere dayanmaktadır. Bu nedenle, bu siyasal yapının oluşturduğu yasama organı kıskacında yasal değişikliklerin nasıl yapılacağı konusunda görüş birliği bizim 3568 sayılı Meslek Yasamız konusunda da oluşamamaktadır.

Temsil konusunda milletvekili seçim sistemi ile 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nun seçme ve seçilme sistematiği birbirine benzerlikler göstermektedir. Siyasi partiler (milletvekili) seçim sistemindeki temsilde adaletsizliğin bizim 3568 sayılı Meslek Yasamızda da mevcut olduğu görülmektedir. Günün siyasi tartışmaları arasında muhasebeci ve mali müşavir seçmen kitlesinin de TÜRMOB’da ve meslek odalarımızda temsili orantılı ve adaletli değildir. Bu örnekler, demokratik Türkiye’nin (!) açmazlarındandır! 

Seçimlerin yaklaşması nedeniyle aylardır tekrar üzerinde tartışılan ve eleştirilen mevcut seçim sistemimiz nedeniyle oluşan sonuçlar; temsilde oransızlık ve bunun doğurduğu adaletsiz sonuçlarıdır. Son örneğini 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde yaşadık. Bu seçimlerde AKP, (Adalet ve Kalkınma Partisi) aldığı %34,28 oy oranıyla 363 milletvekili elde ederek TBMM’ndeki toplam milletvekillerinin %66’sına sahip olmuştu. Bu, aynı seçimde CHP’nin %19,39 oy oranıyla kazanmış olduğu 178 milletvekili ile birlikte değerlendirildiğinde seçmenlerin %46,33’lük kesiminin TBMM’nde temsil edilemediği görülmüştür.
               
Hep düşünürüz; acaba bazı çözümsüzlüklerin çözümünü yasal demokratik kurallar içinde aramak girişiminde bulunulsa, çözüm fırsatı yaratıla bilinir mi? Ülkemizde, siyasi parti temsilcilerimize veya diğer kurum ve kuruluşlarımıza yönetici olacaklara oy verecek kitlenin, kendilerini temsil edecek olanlara oy vermelerini ve tercih haklarını kullanma özgürlüğünü yasayla engellemek gibi yasal düzenlemelerimiz vardır. Ve bunun anlamı; kitleyi temsil edilmesi gereken yerde temsilcisiz bırakmaktır. Bazı durumlarda ise insanlar seçileceklere kerhen (istemeye istemeye) oy vermek durumunda bırakılmaktadır. Örneğin; 3568 sayılı Yasa’ya göre kullanacağınız oyunuzun geçerli olabilmesi için TÜRMOB Yönetim Kurulu için asıl üye sayısının üçte ikisi oranında (beş YMM 2 SMMM ve 2 SM den 6 isim), odalara yönetici seçmek durumunda kaldığınızda ise 5 kişilik yönetim kurulundan 3 SMMM, ve 2 SM adaydan en az yarıdan bir fazlasına yani dördüne oy vermek zorundasınız. Aksi halde oyunuz geçersiz sayılmaktadır. Yani istediğiniz azlıkta kişiye oy verme gibi bir tercihiniz ve şansınız yoktur. Seçim demokratik bir yöntem olduğuna göre o halde bu da demokratik bir yöntemdir!

                Ülkemizde kurumsal ve ekonomik yapı, mali sistem ve demokrasi sorunsuz işlemiyor. Bunu biliyoruz. Bunu her hangi bir kurumun başındakilerin dışında herkes genellikle böyle söyler. Yönetenlerin veya işin başındaki yöneticilerin içinde de bazılarının bu sistemde doğru işlemeyen bazı mekanizmaların olduğunu teslim edenler az da olsa vardır.

Sosyal hayatın birçok alanında olduğu gibi bizim mesleki sorunlarımızın da bir kısmı hala çeşitli soru işaretlerinin çengeline takılı duruyor. 3568 sayılı Yasa değişmediği sürece mevcut olumsuzluklar kat be kat artarak devam edecektir. O nedenle bu yasa acilen değişmelidir.

Çünkü yaklaşık 18 yıl önce çıkarılan 3568 sayılı Yasa, ve büyük çoğunluğu 17 yıl önce yayımlanan yönetmeliklerle ve 10-11 yıl önce yayımlanan mesleki kararlarla mesleği yapmaya, meslek örgütlerini idare etmeye çalışıyoruz.  Buna karşın bir hayli yol aldığımızı yadsımamak gerekir.

Hal böyle iken biryandan da küreselleşen sermaye, ülkelerin muhasebe ve denetim sistemlerini uyumlaştırmaya çalışmaktadır. Denetimle ilgili kurumlar ardı ardına tebliğler ve standartlar yayımlamaktalar. Hatta bazıları ile mahkemelik bile olunmaktadır. Neden? Nedenini iyi irdelemek gerekir. Çünkü bazı olayların ve gelişmelerin gerisinde kalmaktayız. Dikilen elbiselerin bazıları ise günün koşullarında bize uymayabilmektedir. Ama biz genellikle ona uymak veya uydurulmak durumunda bırakılmaktayız.

Toplum olarak var olanla yetinmeyi adeta ilke edindiğimiz, yani biraz da şükürcü olduğumuz içindir ki, sorunlarımızı yönetmelik ve mesleki kararlarla çözmeye çalışmaktayız. Bu durumda Yasa’yı değiştirme arzusunda olduklarını söyleyen bazı yönetenlerin ve meslektaşların da, mevcut demokratik hakların da ellerinden alınma endişesini taşıdıklarını bilmekteyiz.

Bu endişeyi taşıyanlar bunu açıkça söylemekten çekinmemeli, ancak alternatifler üretmelidirler. Örgüt yöneticilerimizin kararlılık göstermeleri halinde, tabanın da buna hazır olması gerekir.

Demokrasi her ne kadar açıklık, yurttaşların veya üyelerin tercihlerini özgürce belirlemesi amacıyla oluşmuş bir sistem ise de, durum sadece ülkemizdeki diğer yurttaşlar yönünden değil bizler (muhasebeciler, mali müşavirler) açısından da kapalılık ve belirsizlikler sürecini devam ettirmektedir. Ancak, belirsizlik ve sürüncemede bırakılma ve sürekli endişe taşıma beklentisi çözümsüzlükler yumağını büyütmektedir.

Bilindiği üzere, var olan siyasi partiler ve seçim yasalarının getirdiği baraj sınırlaması ile geniş kitlelerin temsili demokratik olmamaktadır. Yani geniş kitleler temsil edilememektedir. İktidar partisi dışındaki tüm siyasiler ve siyasal partiler bunu her ortamda dile getirmektedirler. Ancak benzer anti-demokratik uygulama bizim 3568 sayılı Meslek Yasamızda da mevcuttur. Bu anti demokratik yapılanmalar yılardır zaman zaman da olsa dile getirilmekte, ancak hiçbir iyileştirme yapılmamaktadır. Genel kanı odur ki; bizim Meslek Yasamız değişmediği bu haliyle, yasayla oluşturulan azınlığın çoğunluğa hükmetme, dolayısıyla onları yönetme biçimindeki hakkaniyetsiz yasal tahakkümü devam edecektir.

Seçme ve seçilme konusunda 3568 sayılı Yasa ve yönetmelik maddelerinin ne kadar anti-demokratik olduğunu aşağıdaki istatistikî verilerle ve çarpıcı örneklerle açıklayalım ve kararı okuyucular versin.

TÜRMOB 2005–2006 Çalışma Raporu verilerine göre Türkiye genelinde meslek kitlemiz; 3.561 YMM, 36.036 SMMM ve 30.095 SM meslek mensupları olmak üzere toplam 69.692 üyeden oluşmakta olup, Mayıs 2007 tarihi itibariyle bu sayının 72.000’i geçtiği söylenmektedir.

Bilindiği üzere Meslek Yasamızın 32. Maddesi gereği her oda, üyelerinin yirmi beşte biri oranındaki Birlik temsilcilerini seçer. Dolayısıyla TÜRMOB organlarına seçilecekleri, odalar delegasyonu belirlemektedir. Birlik delegasyonu ise bu hesaplamaya göre (2006) toplam 2.788 kişiden oluşmaktadır.

Aynı çalışma raporu verilerine göre Birlik delegasyonunun meslek unvanlarına göre hesaplanması sonucunda dağılımı ise, 142 YMM, 2.645.SMMM ve SM delege biçiminde hesaplanmaktadır.

Görüleceği üzere yaklaşık 20 kat fazla bir çoğunluğa sahip meslek grubuna, 9 kişilik yönetim kurulu üye sayısının yarısı kadar bile temsil hakkı verilmemiştir!

3568 sayılı Meslek Yasamızın Birlik Yönetim Kurulunun oluşumuna ilişkin 35. maddesi, dokuz kişilik yönetim kurulunun beşinin yeminli mali müşavir (YMM) olmasını emreder. Devamla, maddenin 3. bendinde ise yönetim kurulu başkanının da yeminli mali müşavirler arasından seçileceği hüküm altına alınmıştır. Yani “genel başkan” olmak için demokrasinin çoğunluk rejimi olduğuna ilişkin kuralı bu Yasa’da işlememektedir. Hal böyle olunca da genel başkan olmak isteyenlerin bir biçimde YMM olmaları gerekmektedir. Kaldı ki YMM olmak için kamuda çalışanların dışında serbest çalışan serbest muhasebeci mali müşavir (SMMM) ruhsatlı meslek mensuplarının sınava girebilmek için 10 yıl serbest çalışmaları gerektiği gibi, özel sektörde ve kamuda çalışan SMMM ruhsatlı meslek mensuplarının ise bu şansları dahi bulunmamaktadır!

Özetle; demokrasinin o çok bilinen kuralını buralarda işletmenin olanağı 3568 sayılı Yasa ile engellenmiştir. Bu durumda SM ve SMMM meslek mensuplarının “genel başkan” olabilmeleri veya ilk beşe girebilmeleri için unvan farklılaştırmaları gerekmektedir. Bunun için Maliye Bakanlığı’nın ilgili birimlerinde çalışanlarından sınavsız YMM olanlarının dışındakilerin sınavlara girerek YMM olmaları gerekmektedir. Bu hak bazılarına demokratik kurallara aykırı biçimde 3568 sayılı Yasa ile verilmiştir. Bu da yasalar demokrasisinin kurallarından olmuştur! Ama gelinen noktada artık meslek kitlemizin edindiği birikim ve olgunlaşma düzeyinin “genel başkan” olmak için illa da unvan değişikliği yapmak (YMM olmak) durumunda kalmamaları gerekmektedir, diye düşünüyorum.

3568 sayılı Yasa’nın birlik disiplin kurulunun oluşumunu düzenleyen 38. maddesine göre, beş meslek mensubundan oluşan Disiplin Kurulu’nun üyelerinin üçünün YMM olması zorunludur. Geriye kalan iki üyenin ise SMMM ve SM meslek mensuplarına kaldığı anlaşıldığından bu iki unvana sahip meslek mensupları arasında adil bir paylaşım söz konusu olduğu görüntüsü verilmektedir.!

Birlik Denetleme Kurlu bir YMM ve iki SMMM meslek mensubundan oluşmakta olup, bu kurulda SM meslek mensubuna yer yoktur. Kurul başkanı YMM olup, o da tek YMM’dir.

3568 sayılı Yasa maddelerinin bazılarının demokratik kurallara uymadığı gibi, bazı yönetmeliklerimizin bir kısım maddelerinin de 3568 sayılı Meslek Yasamıza aykırı olduğunu da görmekteyiz. 3568 sayılı Yasa SMMM ve YMM odalarını aynı bölümde toplamıştır. YMM odaları tek unvandan oluştuğundan bir sıkıntı olmamakla birlikte, SMMM odaları SM ve SMMM meslek mensuplarından oluşmaktadır. SMMM oda kurullarının oluşumunu da düzenleyen yasa maddelerinde (21, 25 ve 27. maddeler) meslek unvanlarının sayısal ayrımına ilişkin hiçbir düzenleme olmadığı halde yönetmelikle yapılan düzenleme gereği örneğin; yönetim kuruluna 3 SMMM ve 2 SM seçilmek durumundadır. Oysa bugün mesleğimizin ulaşmış olduğu nitelik düzeyi dikkate alındığında böyle bir ayırıma gerek olmamalıdır. Yani mesleğe en iyi hizmeti verebilecek olanı kişileri seçmenler belirlemelidirler. Bu anlamda, yönetim veya diğer kurullarda görev alacakların SM veya SMMM unvanlı olması önemli olmamalıdır. Yani, sayısal sınırlama ayrımı, sınırlaması yapılmamalıdır.

Diğer bir olay ise, oda ve Birlik kurul üyeliklerinde boşalma olması durumunda Yasa’nın, “en çok oy alan üye çağrılır” hükmüne karşın, yönetmelik, “üyelerin ayrılmaları halinde yerlerine “gruplarında” en çok oy alan yedek üyeler getirilir” demekte ve buna göre tamamlama yapılmaktadır. Burada belirtilen “gruplarında” kelimesinden seçimlere katılan gruplar mı, yoksa unvan gruplarının mı (SM, SMMM, YMM) anlaşılması gerektiği pek belirgin değildir. Buna karşın uygulamada eğer siz birinci yedek SM veya SMMM iseniz ve boşalan üyelik de YMM ise uygulamalara göre görev alma şansınız yok demektir! Maliye Bakanlığı’nın onayına sunulan yönetmelik değişikliğinin onaylanması halinde “boşalan üye unvanından en çok oy alan aynı unvana sahip üye çağrılır”, biçiminde uygulanacaktır. Demokratik olanın bu mu olması gerektiği tartışma konusudur. Bu durum Birlik organları için Yasa’ya ve Birlik Yönetmeliğine uygun gözükmekle birlikte, odalar yönetmeliğinin bu konuda Yasa’ya aykırılığı açıktır.

Sonuç olarak; demokrasinin bir değerler sistemi olması, yasadan da hatta illa da birilerinin bir yerlere seçilmesinden de önce gelmesi gerektiği düşünüldüğünde, bu durumun (demokrasinin) asla ve asla bir araç olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda demokrasi; kişilere, unvanlara veya gruplara değil, değerlere sahip olduğu sürece kalıcılaşır. Hiç şüphesiz ki bu değerlerin başında eşitlik, özgürlük ve erdem gelir.

İnsanlık Türkiye’de ve dünyada bu değerlere büyük savaşımlar, mücadeleler vererek ulaşmıştır. Demokrasinin, insan aklının özgürleşmesinin bir sonucu olduğu gerçeği genel kabul gören bir olgudur. İnsan aklının özgürleşmesi için her şeyden önce, tartışılmaz olması istenilen çeşitli öğelerin etkisinde kalınmaması gerekir. Dolayısıyla; hakkaniyeti, özgürlüğü, eşitliği ve etiği öne çıkarmayan anlayışlar ve düşünce sistemleri bu niteliği gereği demokratik olamazlar.

Bugün ülkemizde uygulanmaya çalışılan demokrasi, yasalar demokrasisidir. Bu bağlamda, içinde bulunduğumuz bu yasalar demokrasisini (!) değerler demokrasisine dönüştürme olayının başarılması gerekir. Eğer başarılamazsa, bu durumun tarihsel ve toplumsal sorumluluğu bu değerlere yeterince sahip çıkmayan, kitlelerin haklarını koruyamayan veya kötüye kullanan, değiştirme girişiminde dahi bulunamayan yönetenlerin üzerinde kalır ki, bunun sonuçlarının getireceği olumsuzlukları bugüne kadar yaşadığımız gibi bundan sonra da hep birlikte yaşayacağız demektir. 

SMMM Gökhan DEDE –14 Nisan 2007
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder