Sayfalar

7 Aralık 2009 Pazartesi

ÇAĞDAŞ DEMOKRAT OLARAK NİTELEYEMEDİKLERİM!

ÇAĞDAŞ DEMOKRAT OLARAK NİTELEYEMEDİKLERİM!
Gökhan Dede – 07.12.2009

Ben ve benim gibi düşünenler için demokrasi; başkalarının haklarının ve özgürlüklerinin sınırlanmadığı, yok sayılmadığı ve tehdit edilmediği bir “sitemin” adıdır.

Bu bağlamda öznel açıdan:
  1. Kişilerin kökenini, ırkını, dinini, mezhebini, cinsiyetini, bölgesini, inandıklarını ve inanmadıklarını sorgulayan,
  2. Bu değerlerden yalnızca kendine uyanları yandaş olarak gören,
  3. Makamları sayesinde kişileri ve grupları baskılayan, baskılanmasına izin veren,
  4. Kişilerin, düşüncelerini açıklama, yazma ve yayımlama özgürlüklerini kısıtlayan, kısıtlanmasına izin veren,
  5. Görev talep edilmesi halinde, kişilerden yalnızca, “yukarıdakilerden icazetle” ve kendilerince uygun olanlarını görevlendiren,
  6. Seçme ve seçilme özgürlüklerine müdahale eden,
  7. Aynı seçimlere katılan -yarışan- kişi ya da gruplardan kendilerinden başkalarına seçmen/delege listelerini vermeyen, yalnızca kendilerinin kullanmaları gerektiğini düşünen,
  8. Seçimler öncesine seçmenlere ya da delegelere faks çekmek isteyen rakip grup adaylarına “bizim adayımız seçmenlere faks mektubu göndermeyecek, siz de göndermeyin, seçimler demokratik olsun” diyebilen,
  9. Kimi yerler (kurul, komisyon vb.) için yeterli ve yetenekli olmayanları, sırf yandaş oldukları için atayan,
  10. Kendilerinin istemedikleri kişilerin (demokratik yollarla da olsa) seçilmeleri halinde “seçim sonucunu” yok sayan,
  11. Demokratik kuralların işletildiği kurul ya da komisyonlarda, istedikleri kişilerin seçilemeyeceği endişesi hâkim olunca, seçimlere müdahale eden ya da birilerini işaret eden,
  12. Seçme özgürlüğünü kullananlara baskılar uygulayan, bu nedenle cezalar veren, hatta görevlerinden alan,
  13. Seçim kazananlar, birilerince reddedildiği durumlarda; “canım siz de sizi kabul edecek TÜRMOB” oluştuğunda aday olsaydınız” mantığının benimseyen,
  14. Hizmet edenlerin hizmetlerini göz ardı eden, yok sayan, değer vermeyen,
  15. Kendilerinden önceki dönemlerde yapılan iş ya da eserleri ortadan kaldırarak, eser sahiplerini/emek verenleri unutturmak isteyen, hatırlamayan, hatırlatmayan,  hatta hatırlanmasına tahammül dahi edemeyen,
  16. Organlarda alınmış kararlara uymayan, uygulamayan, uygulattırmayan,
  17. Ellerinde bulunan çoğunluğu; işine geldiği zaman, “hakkaniyeti ve adaleti” yok sayarak, yalnızca özel menfaatleri için kullanan,
  18. Seçim vb. demokratik yarışlarda kurum olanaklarını yalnızca kendileri ve yandaşları için kullanıp, başkalarının da yararlanmasına açık bırakmayan,
  19. Seçmen listelerini, hakkaniyetsiz biçimde, hak etmeyenlerden, yalnızca kendilerini destekleyenlerden oluşturan,
  20.  İmzası ile iradesini henüz belli etmemiş (başvuru formlarını imzalamamış) kişileri seçmen olarak kullanan, buna bilerek göz yuman, tertipçisi olan,
  21. Kendilerince uygun olacak koşullarda, tüzük kuralları, program ilkelerini ve gelenekleri göz ardı eden,
  22. İş ve işlemlerin tek hâkiminin yalnızca kendilerinin olduğunun sanan,
  23. Üyelerin kurs, eğitim, öğretim vb. olanaklardan yararlanmalarını koşula bağlayarak katılımları bu yolla kısıtlayan,
  24. Yükümlülüklerin yaptırımlarının yasalar çerçevesinde ve hakkaniyetle uygulamayan,
  25. Eleştirebilme özgürlüklerini sonuna kadar kullandırmayan,
  26. “Eleştiriliyoruz” diye, eleştirenlere baskılar ve kısıtlamalar uygulayan,
  27. Yazılı ve geleneksel kurallara uymayan ve uygulamayan,
  28. Tüzük ve yönetmelik gereği olan toplanma, iletişim ve bilgilendirme olanaklarını kısıtlayan, öteleyen,
  29. Üretmeden tüketme savurganlığı içerisinde olan,
  30. Kurum ya da kuruluş olanaklarını yalnızca yandaşlara sağlayan,
  31. Kişi ve grupların, istedikleri kişi ya da gruplarla korkmadan, engellenmeden, izlenmeden, teşhir edilmeden buluşabilme ve konuşabilme özgürlüklerini kısıtlamaya çalışan, kınayan,
  32. Üyelerin çeşitli iletişim araçlarında yazma özgürlüklerini kısıtlayan ya da kısıtlamak isteyen,
  33. Yazanları izleyerek tehditle sansürlemek isteyen,
  34. Her üyeye olabildiğince eşit davranmayan,
  35. Kurum olanaklarından her üyeyi, emek verenleri eşit biçimde yararlandırmayan,
  36. İnsanları asılsız, dayanaksız ve de hak etmedikleri biçimde suçlayan, sorgulayan,
  37. Kendilerinden başkalarının, radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçlarında meslektaşları ve kamuoyunu aydınlatıcı programlara katılmalarını engellemek isteyen ve hatta kınayan,
  38. Söz vermelerine karşın, birlikte yönetim, birlikte paylaşım ve katılımcılık vb. ilkelere uymayan,
  39. Seçmenlerine ve meslek kamuoyuna söz vermelerine ve taahhüt etmelerine karşın, verilen söz ve taahhütlerini yerine getirmeyen,
  40. 12 Eylül vb. darbelerde düşüncelerinden dolayı bedel ödemiş insanları, sırf ayrı listelerle seçimlere girmek istiyorlar diye, bildirilerle “12 Eylül karanlığına hizmet eden ayrılıkçılar” biçiminde suçlayan, ve eleştirildiklerinde de bu düşüncelerinin arkasında olduklarını her defasında çekinmeden söyleyen,
41. Üyelerin, ya da kendilerini denetlemekle görevli “grup vb. denetleme kurulu üyelerinin” “denetleme” hak ve görevleri gereği, taleplerine karşın, icraatları ve harcamaları konusunda kendilerini denetlettirmeyen, vb. eylemlerde bulunan yönetenleri/yönetimleri,
ASLA DEMOKRATİK BULMAM.

Ayrıca:
kimi grup, etnik ve siyasi yapıları, mesleki ekonomik demokratik politikaların önünde tutan anlayışları ve yönetimleri hiçbir koşulda “çağdaş ve demokrat” olarak niteleyemem.

Saygılarımla.
SMMM Gökhan DEDE

ÇAĞDAŞ DEMOKRAT OLARAK NİTELEYEMEDİKLERİM!

ÇAĞDAŞ DEMOKRAT OLARAK NİTELEYEMEDİKLERİM!
SMMM Gökhan DEDE– 07.12.2009

Ben ve benim gibi düşünenler için demokrasi; başkalarının haklarının, özgürlüklerinin sınırlanmadığı, yok sayılmadığı ve tehdit edilmediği bir “sitemin” adıdır.

Bu bağlamda öznel açıdan:
  1. Kişilerin; kökenini, ırkını, dinini, mezhebini, cinsiyetini, bölgesini, inandıklarını ve inanmadıklarını sorgulayan,
  2. Bu değerlerden yalnızca kendine uyanları yandaş olarak gören,
  3. Makamları sayesinde kişileri ve grupları baskılayan, baskılanmasına izin veren,
  4. Kişilerin, düşüncelerini açıklama, yazma, yayma ve yayımlama özgürlüklerini kısıtlayan, kısıtlanmasına izin veren,
  5. Görev talep edilmesi halinde, kişilerin yalnızca “yukarıdakilerden icazetle” kendilerince uygun olanları görevlendiren,
  6. Seçme ve seçilme özgürlüklerine müdahale eden,
  7. Aynı seçimlere katılan -yarışan- kişi ya da gruplardan kendilerinden başkalarına seçmen/delege listelerini vermeyen, yalnızca kendilerinin kullanmaları gerektiğini düşünen ve inanan,
  8. Seçimler öncesine seçmenlere/delegelere faks çekmek isteyen rakip grup adaylarına “bizim adayımız seçmenlere faks mektubu göndermeyecek, siz de göndermeyin, seçimler demokratik olsun” diyebilen,
  9. Kimi yerler için (kurul, komisyon vb.) yeterli ve yetenekli olmayanları, sırf yandaş olduğu için atayan,
  10. Kendilerinin istemedikleri kişilerin (demokratik yollarla da olsa) seçilmeleri halinde “seçim sonucunu” yok sayan,
  11. Demokratik kuralların işletildiği komisyonlarda, istedikleri kişilerin seçilemeyeceği endişesi hâkim olunca, seçimlere müdahale eden ya da birilerini işaret eden,
  12. Seçme özgürlüğünü kullananlara baskılar uygulayan, bu nedenle cezalar veren, görevlerinden alan,
  13. Seçim kazananların birilerince reddedildiği durumlarda; “canım siz de sizi kabul edecek yönetim oluştuğunda aday olsaydınız” mantığının benimseyen,
  14. Hizmet edenlerin hizmetlerini göz ardı eden, yok sayan, değer vermeyen, hatırlamayan, hatırlatmayan, 
  15. Kendilerinden önceki dönemlerde yapılan iş ya da eserleri ortadan kaldırarak, eser sahiplerini/emek verenleri unutturmak isteyen,
  16. Organlarda alınmış kararlara uymayan, uygulamayan, uygulattırmayan,
  17. Ellerinde bulunan çoğunluğu, işine geldiği zaman, “hakkaniyeti ve adaleti” yok sayarak, yalnızca özel menfaatler için kullanan,
  18. Seçim vb. demokratik yarışlarda kurum olanaklarını yalnızca kendileri ve yandaşları için kullanıp, başkalarının da yararlanmasına açık bırakmayan,
  19. Seçmen listelerini, hakkaniyetsiz biçimde, hak etmeyenlerden, yalnızca kendilerini destekleyenlerden oluşturan,
  20.  İmzası ile iradesini henüz belli etmemiş kişileri seçmen olarak kullanan, buna bilerek göz yuman, tertipçisi olan,
  21. Kendilerince uygun olacak koşullarda tüzük kurallarını, program ilkelerini ve gelenekleri göz ardı eden,
  22. İş ve işlemlerin tek hâkiminin yalnızca kendilerinin olduğunu sanan,
  23. Kimi üyelerin kurs, eğitim, öğretim vb. olanaklardan yararlanmalarını koşula bağlayarak bu yolla kısıtlayabilen,
  24. Yükümlülüklerin yaptırımlarını yasalar çerçevesinde ve hakkaniyetle uygulamayan,
  25. Kişilerin eleştirebilme özgürlüklerini sonuna kadar kullandırmayan,
  26. “Eleştiriliyoruz” diye, eleştirenlere baskılar uygulayan, kısıtlamalar getiren,
  27. Kimi yazılı ve geleneksel kurallara uymayan ve uygulamayan, uygulatmayan,
  28. Tüzük ve yönetmelik gereği olan toplanma, iletişim ve bilgilendirme olanaklarını kısıtlayan, öteleyen,
  29. Üretmeden tüketme savurganlığı içerisinde olan,
  30. Kurum ya da kuruluş olanaklarını yalnızca yandaşlara sağlayan,
  31. Kişi ve grupların istedikleri kişi ya da gruplarla korkmadan, engellenmeden, izlenmeden, teşhir edilmeden buluşabilme ve konuşabilme özgürlüklerini kısıtlamaya çalışan, hatta kınayan,
  32. Üyelerin çeşitli iletişim araçlarında yazma özgürlüklerini kısıtlayan ya da kısıtlamak isteyen,
  33. Yazanları izleyerek tehditle sansürlemek isteyen,
  34. Her üyeye olabildiğince eşit davranmayan,
  35. Kurum olanaklarından her üyeyi, hatta emek verenleri eşit biçimde yararlandırmayan,
  36. İnsanları asılsız, dayanaksız ve de hak etmedikleri biçimde suçlayan, sorgulayan,
  37. Kendilerinden başkalarının, radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçlarında meslektaşlarını ve kamuoyunu aydınlatıcı programlara katılmalarını engellemek isteyen, hatta kınayan,
  38. Söz vermelerine karşın, birlikte yönetim, birlikte paylaşım ve katılımcılık vb. ilkelere uymayan,
  39. Seçmenlerine ve meslek kamuoyuna söz vermelerine ve taahhüt etmelerine karşın verilen söz ve taahhütlerini yerine getirmeyen,
  40. 12 Eylül vb. darbelerde düşüncelerinden dolayı bedel ödemiş insanları, sırf ayrı listelerle seçimlere girmek istiyorlar diye; “12 Eylül karanlığına hizmet edenler, ayrılıkçılar” biçiminde suçlayan ve bu düşüncelerinin arkasında olduklarını her defasında çekinmeden söyleyen kişi ve yönetenleri,
  41. Üyelerin ya da kendilerini denetlemekle görevli “grup vb. denetleme kurulu üyelerinin” “denetleme” hak ve görevleri gereği taleplerine karşın, icraatları ve harcamaları konusunda kendilerini denetlettirmeyen, vb. eylemlerde bulunan yönetenleri/yönetimleri,
ASLA DEMOKRATİK BULMAM.

Ayrıca:
Kimi grup, etnik ve siyasi yapıları mesleki ekonomik demokratik politikaların önünde tutan anlayışları ve yönetimleri hiçbir koşulda “çağdaş ve demokrat” olarak niteleyemem.
Saygılarımla.

SMMM Gökhan DEDE– 07.12.2009

30 Kasım 2009 Pazartesi

YETKİLENDİRME
Gökhan Dede- 30.11.2009
1989 yılında 3568 sayılı Yasa ile hasbelkader ruhsat alan okuryazarları saymazsak, her meslek mensubunun aldığı bir eğitim öğretim vardır. Alınan eğitim, insanın yeteneklerini düzenlemesine ve açığa çıkmasına yardımcı olabilir. Bu her birey için geçerli olmayabilir.

İnsanların kalıtsal yetenekleri farklı olduğu gibi, aldıkları eğitim ve bu eğitimin kalitesi de farklı olabilmektedir. Kimi durumlarda yeteneksiz ve yeterli eğitimi alamayan insanlara (meslek ruhsatı almış kişilere) hak etmedikleri halde sınırsız yetki kullanma hakkı verilebilmektedir. Yeteneksiz ya da yeterli eğitimi olmayan bu kişilere tanınan yetkiler sayesinde bu kişiler, kullandıkları bu yetkilerle çoğu zaman mesleğe zarar veren boyutta eylemlere kalkışmakta ve zarar verebilmektedirler. Bu kişiler, kendi temel hak ve özgürlüklerinin, aldıkları bu yetkiden dolayı sınırsız olduğu hissine kapılabilmektedirler. Öyle ki, artık yakın çevresindeki birlikte hareket ettikleri kişilere, emek vermiş olanlara bile danışma, onları iş ve eylemlerine katma tenezzülünde bile bulunmamaktadırlar. Böyle olunca da, eylemin olumsuz yansımalarından tüm meslek camiası, hatta toplum etkilenebilmektedir. Burada şunu söylemekte bir sakınca yoktur: Kişi yetkilendirilmiş olsa bile, hak ve özgürlüklerini, sahip olduğu yetenekler ve bilgi birikimi oranının dışında kullanmamalıdır. Ya da kullanmasına izin verilmemelidir. Bu yetkinin kullanılabilmesi, ya da bir işin yapılabilmesi için belli bir bilgi birikimi ve yeterlilik, yetenek koşul olmalı.

Örneğin, yalnızca mesleki bilgi birikiminin koşul olmasıyla, meslek örgütünün üyesi olmuş olmasıyla ona, yönetme, disipline etme ya da denetleme hakkı verilmemelidir. Eğer bu yetki verilmişse, bunu her kim ya da kimler vermişse, bilinmelidir ki; bu kişinin mesleğe ve topluma vereceği/verebileceği zarar, “bu kişinin lehine”, verenler tarafından göz ardı edilmiştir. Yetkilendirilen bu kişinin pasif tutumunun dahi aynı zararların (eylem gerçekleşmemiş olsa bile) bir ihmal/ihanet olacağını düşünmek gerekir. Çünkü, bu göreve işin ehli kişiler getirilmiş olsaydı; yanlış yapılanlar doğru yapılacak, ya da hiç yapılmayanlar yapılabilecekti. O nedenle, bilgisi ve yeteneği sınırlı, ya da yeterli olmayanların temel hakkı gibi gözüken bu haklar bir biçimde kısıtlanmalıdır. Bunu, demokratik kurallar çerçevesinde gerçekleştirmek, bilinçli topluluğun, seçmenin becerebileceği kanısındayım.

Bilim insanları, “önümüzdeki yüzyılda insanların ancak ve ancak bilgileri ve hatta kalıtsal yetenekleri oranında yetki kullanabilmelidirler,” derken, yukarıda yazılanları kastetmişler, öngörmüşlerdir. Yetkilendirilmiş olan kimseler kendilerini yenileyemiyorlarsa, bunun için gayret göstermiyorlarsa, kazanılmış hak ve değerlere yenilerini ekleyemiyorlarsa bunlar tekrar yetkilendirilmemelidirler.

Ayrıca, seçtikleri yöneticilerce kendilerinin temel hakları olan toplanma, tartışma, değerlendirme vb. haklarının kısıtlanması ya da sınırlandırılması bazı çatışmaları başlatabilir. Bu çatışmalar kaçınılmaz olabilir. Sorun yöneten ise, olayın bundan sonrasında üyeye (seçmene) düşen görev, bu çatışmaların sürekliliğini önleyebilecek daha akıllı, bilgili, hoşgörülü ama dahada önemlisi, bir liderde (yöneticide) bulunması gereken genel özelliklerin toplandığı kişi ya da kişileri göreve taşımak olmalıdır. Ancak, üyeler bu duyarlılığı, seçtiği kişileri izlemeyi ihmal etmeyerek göstermelidir. Aksi halde başa, yani yeni çatışma ortamlarına dönülmesi kaçınılmaz olur.

Yeterli bilgi birikimi ve yetenekleri olmadığı halde sırf yalanla, hileyle, şantajla, maddi güçle, ya da mevcut kurumsal maddiyatı kullanmakla, hatta bölgesel, ırksal, dinsel, etnik vb. değerleri sömürü aracı olarak kullananların yönetimlerinde mesleklerin ve toplumların gelişmesi, şeffaflaşması mümkün değildir. Ancak ne yazık ki, tüm bu değerlerin birkaçını birlikte kullanabilenlerin başarılı olduklarına tanık olmaktayız.

SMMM Gökhan DEDE


16 Eylül 2009 Çarşamba

VARLIK BARIŞI SAHTEKARLIĞI YASAL KILIFINA UYDURMAK

VARLIK BARIŞI
SAHTEKÂRLIĞI YASAL KILIFINA UYDURMAK 

Ülkemizde mali idarece yapılan en önemli icraatlardan biri; vergi
mevzuatında yapılması düşünülen değişiklikleri düzenlemektir.


Dolayısıyla bunun sonucunda TBMM'nin kabul ettiği yasaları hükümetin MB'nin
eliyle uygulaması kalmaktadır.


Bu değişikliklerin ya da yasaların kimin yararına, kimin zararına olduğu,
kimi çevreler gibi bizler için önceden bellidir.


Bugüne kadar görev alan hükümetler, çeşitli adlarla defalarca vergi affı,
matrah artırımı, vergilerin tecil ve taksitlendirilmesi, vergi barışı gibi
uygulamalara gittiler.


"BARIŞ" gibi güzel, kutsal, çocuklarımızın adı olan kelimeyi sahtekârlarla
pazarlık boyutunda taşımaktalar...


Şimdi de "VARLIK BARIŞI" dediler.

Adına konferanslar verdiler, paneller düzenlemekteler.
Bunlar kimin için yapılmakta, kimlere seslenmektedirler?
Hiç çekinmeden hemen söyleyeyim:

Tüm SAHTEKÂRLAR için, naylon fatura satanlar ve kullananlar için, kısacası
haksız kazanç elde edenler için!


Oysa, bu uygulamanın adı "VARLIK BARIŞI" da olsa, tüm sahtekârları kapsasa
da kendi içinde bile adaletsizlikleri beraberinde getirmektedir.

5811 sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında
Kanunun, 19 Haziran 2009'dan itibaren vergi incelemesine alınanlara *"özel
bir avantaj"* sağlamakta, bu tarihten önce incelemeye alınanlara hiçbir
yararı dokunmamaktadır!


İşte, 10.07.2009 tarih ve 27284 sayılı RG'de yayımlanan 5917 sayılı Kanun'la
getirilen Geçici 4. Madde "Bu Kanun'da yapılan değişiklik ve süre uzatımı
sonucu beyanda bulunanlardan 19.6.2009 tarihinden önce haklarında vergi
incelemelerine başlanmış olanlar, bu incelemelerle ilgili olarak Kanunun 3
üncü maddesinin beşinci fıkrası hükümlerinden yararlanamazlar."
biçimindedir.


İşte, naylon fatura kullananlar, kazancını her türlü gayri ahlaki ve
yasadışı iş ve ilişkilerden elde edenler, özetle haksız kazanç elde edenler
arasında da haksızlıklar yaratmaktadır.


İncelemeye alınanlara Yasa diyor ki: *"**Bulunan sahte fatura bedeli kadar
parayı bankaya yatır, matrah farkının yüzde 5'i kadar vergiyi de maliyeye
öde, bulunan fark üzerinden hesaplanan kurumlar vergisi, KDV, cezalar ve
faizinin hepsinde kurtul".


Başkaca hiçbir vergi ve ceza yok!..

Evet işte bu kadar... Sen de dürüst vatandaşlar gibi başın dik biçimde bu
ülkede gezin.


Hatta, bankaya yatırdığın bu para kadar da öz sermayeni güçlendir. Al özel
fonlara, sonra da ekle sermayene.


Ananın ak sütü gibi helal olsun!!

Tekrar söylüyorum: Tüm bu uygulamalar, meslek mensuplarını mükellefler
nezdinde "önemsiz" ve mesleği "gereksiz" duruma düşürmektedir.


Hatta hayatı boyunca kaçakçılık yapmış olanlara yol göstermek, onlara
yardımcı olmak da meslek mensuplarımıza düşmekte ya da yüklenmektedir!

Hem ticari faaliyetlerini doğru-dürüst yapmayan mükellefler, hem de
mesleğini doğru dürüst yapmayan meslek mensupları için vergi afları bir
fırsat olmaktadır!


Kimi meslek mensuplarının, mesleklerini kurallarına göre yapmadıkları, hatta
mesleki bağımsızlıklarını koruyamadıkları (münferit de olsa) bu tür
uygulamalar gündeme geldiğinde anlaşılmaktadır.


SMMM GÖKHAN DEDE
16.09.2009

20 Ağustos 2009 Perşembe

EYLEM VE SÖYLEM

SÖYLEM VE EYLEM

Sevgili muhasebeci meslektaşlarım,
Ağustos sıcağında okumak, hele hele bunca işin arasında oldukça sıkıcı, biliyorum ama, rahatsızlık duyulan konularda insan ya bağırmak ya da yazmak ister. Ben de öyle.....
Son zamanlarda meslek örgütünün kimi yöneticileri hakkında ciddi eleştiriler, hatta kimileri hakkında da suçlamalar yapılmaktadır.

Meslek mensubu olarak meslek adına tüm bunlardan rahatsızlık duymaktayım. Ya da duyulmaktadır.



Ancak, yeterli mücadele edilmekte,  mesleğe doğru önderlik yapılabilmekte midir? Asıl sorun buradadır.

Olayın bu boyutu, meslek örgütleri ya da meslek odaları, dernekleri bağlamında göreceli olduğu kadar, tartışmalıdır da. Bu tartışmalara taraf olanları da dinlemek gerekir.

Ancak, kimileri hakkında inanılmaz şeyler yazılmasına, hatta kamuoyuna duyurulmasına karşın, bunlardan ses çıkmamaktadır. Ya da ben duyamamaktayım. Unutmayalım ki; meslek örgütleri (odalar ve TÜRMOB), hukuksal olarak var olan örgütlerdir.  Eğer bu mesleki kuruluş yöneticileri, üyelerinin sorunlarına çözüm üretemiyorsa, enerjilerini başka yerlerde
başka amaçlar için harcıyorlarsa, bunu tarif etmek kolaydır. Ancak, olay ne olursa olsun, sonuçta bundan en büyük zararı üyeler görecektir.


Böyle durumlarda yaşanan süreci değiştirmeyi düşün(e)meyen üyeler, sonuçlarına da katlanmak zorundadırlar.

Bilmekteyiz ki, meslek mensuplarının büyük çoğunluğu yalnızca sıkça konuşulan küresel ekonomik krizden değil, çeşitli kaynaklı, hatta önceki yıllarda başlayan ve süregelen ciddi bir "UMUTSUZLUK" içindedirler.
Bu durum yeni bir olgu da değildir.

Bu umutsuzluğu umuda dönüştürmek, onları bu yılgınlıktan kurtarmak; ancak ve ancak, meslek örgütlerini yönetenlerin,  tüm birikimlerini ve enerjilerini dürüstçe, ama doğru ve samimi bir biçimde mesleki mücadeleye hasretmelerine, çabalarına bağlıdır.

Ülkemizde hukuktan, çağdaşlıktan, demokratlıktan, katılımcılıktan yana olduklarından her fırsatta söz etmeyen kalmadı! SMMM, YMM meslek örgütü yöneticileri de öyle. Ancak, eğer bu güzel değerlerden yana olanlar samimi iseler, tüm bunları sık sık dile getirmektense, hak kayıplarının ayyuka çıktığı şu günlerde, söylemlerini eyleme dönüştürmeleri ve statükoculuktan vazgeçmeleri şarttır.
Oysa, meslek örgütleri, meslek mensuplarının çalışma koşullarıyla, ekonomik ve sosyal durumlarını iyileştirmek, kısacası; mesleğin ve meslek mensuplarının sorunlarına çözüm üretmek için vardır. Kuruluş amaçlarından biri de budur. Yöneticilerinin de bunlara azami özeni göstermeleri gerekir!

Gökhan DEDE – 20.08.2009


30 Haziran 2009 Salı

SERBEST MESLEKLERDE DE KDV İNDİRİMİ TALEBİMDİR



SERBEST MESLEKLERDE DE KDV İNDİRİMİ TALEBİMDİR

Birçok sektörün talepleri üzerine defalarca KDV indirimleri yapılmıştır.
Ancak serbest mesleklerde (sağlık sektöründekilerin dışında) KDV indirimi yapılmadı. Bunların başında da SM, SMMM ve YMM meslek mensuplarının KDV’leri gelmektedir.

Bugünlerde yaşanan küresel ekonomik krizin yansımalarını hafifleteceği, piyasaları canlandıracağı düşüncesi ile KDV indirim talepleri gelmeye, hatta kampanya başlatılmaya çalışılmaktadır. Kanımca da doğru bir yaklaşımdır.

KDV dolaylı bir vergi türü olarak insanların vergisi ödenmiş gelirleri üzerinden ayrıca alınan bir vergidir. Dolaylı vergilerin kayıt dışındakilerden alınması yerinde bir uygulamadır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki; önemli olan, kayıt dışındakilerin de kayıt altına alınmasıdır.

SM, SMMM ve YMM meslek mensuplarının tamamı kayıt altındadır. Hizmetlerinin hemen hemen tamamı vergi mükelleflerine verilmektedir. Dolayısıyla, hizmetleri karşılığı meslek mensuplarımıza KDV ödeyen firmalar tarafından indirim konusu yapılmaktadır. Meslek mensuplarımız nihai tüketici olmadıklarından, bundan kaynaklı hazineye intikal eden bir vergi kalmamaktadır. O nedenle; SM, SMMM ve YMM meslek mensuplarının %18 olan KDV tahsilatları en az %10 düzeylerine çekilmelidir.

Bazı meslek mensuplarımızdan bazılarının bu konuda farklı düşünebileceklerini de sanıyorum. Olayın bu boyutu ayrı bir tartışma konusudur. Yazıyı uzatmamak için bu konuda hesaplamaya girmek istemiyorum.

Meslek mensuplarımızın mal ve hizmet alımlarına ilişkin indirilebilir KDV’leri oldukça düşük miktardadır. İndirilebilir KDV elektrik, su, telefon, kırtasiye vb.’leri için yüklendikleri KDV’dir. Hal böyle olunca meslek mensupları, müşterilerinden tahsil etmiş oldukları KDV’nin kalanını vergi dairelerine ödemektedirler. Hatta zaman zaman ödeme sıkıntıları yaşamaktadırlar.

Günümüzde daralan ekonomiden kaynaklı tahsilat sıkıntıları had safhada olan meslek mensuplarından Maliye bir de KDVK’nun 10. maddesine dayanarak mensuplarımızın ücret sözleşmelerinde yazılı olan ücretleri üzerinden KDV beyan ederek ödemelerini istemektedir. Böyle bir “yasal uygulama adaletsizliği” meslek mensuplarımızı çok zor durumda bırakmaktadır. Birçok meslek mensubumuz hakkında bazı vergi daireleri bu konuda inceleme yapmakta ve cezalı KDV tahakkuk ettirmektedirler.

Piyasaların canlandırılması amacıyla KDV indirim taleplerinin yeniden gündeme getirildiği bu günlerde, başta TÜRMOB olmak üzere meslek odalarımızın da harekete geçmeleri gerekir.

Bir meslek mensubu olarak, Maliye Bakanlığı ve Meslek Örgütü yetkililerimizden bu konuda da çaba göstermeleri için çağrıda bulunuyorum.

Saygılarımla.
SMMM Gökhan DEDE - 30.06.2009