Sayfalar

27 Temmuz 2008 Pazar

SİNOP’U GÖRDÜM HAYAL KIRIKLIĞI YAŞADIM


SİNOP’U GÖRDÜM HAYAL KIRIKLIĞI YAŞADIM

Merhaba sevgili arkadaşlarım,
Bir haftalığına da olsa anne-baba, eş dost ziyareti yapmak ve Bölge'nin temiz havasını teneffüs etmek için ailece 8 günlük Karadeniz (Artvin) gezisine çıktık. Eğer buna tatil denebilirse ben de Mali Tatil bitiminde  (21–28 Temmuz) tatil yapmış oldum.

Dönüşte İleti Grubumuz'un ana sayfasında; "Üzgünüz Mali Tatil bitti.  Sevgili Meslektaşlar!!!.... Yenisi için bir yıl beklemeniz  gerekecek.... " biçiminde bir başlık gördüm. Aslında Mali Tatili en güzel biçimde betimleyen, bu yazıdan önceki karikatür idi. İrfan
Yılmaz arkadaşımıza bu karikatürü bulup sayfaya yerleştirdiği için teşekkür etmekte geç kaldığımı düşünüyorum.

Karadeniz Bölgesi'ne gittiğimde her seferinde bir yer görmek isterim.

Bu defasında ise SİNOP İlini ve tarihi Sinop Hapishanesi’ni görmeyi hedeflemiştim. Dönüşte burayı ziyaret ettim. Hani, bu yıl TV de izlediğimiz "Parmaklıklar Ardında" adlı dizinin çekildiği hapishane.

Ancak itiraf etmeliyim ki bu tarihi hapishaneyi gezdiğimde ciddi bir hayal kırıklığı yaşadım!
Edindiğim bilgilere göre tarihi hapishane; 10.247 m2 yüzölçüme sahip. Tarihi bölge kapalı Cezaevi ve Çocuk Islahevi, Sinop Kalesi’nin güney batı ucunda kalan iç kale içinde yer almakta.
Cezaevi 06 Aralık 1997 tarihinde boşaltılmış. 02 Ağustos 1999 tarihinde Kültür Bakanlığı'na tahsis edilmiş!
Kapısında T.C. Kültür Bakanlığı yazısı mevcut!

Sinop Kaleleri ilk defa M.Ö. 2000'de yaşayan yerli kavim Gaşkalılar zamanında kurulmuş, Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar devrinde büyütülerek onarılmış. İç Kale adi verilen hapishanenin bulunduğu alan ise 03 Ekim 1214 yılında Sinop'u zapt eden
Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından, ana kalenin kuzeyden güneye inen dik bir surla kesilmesi ile meydana getirilmiş. Surlar ve kalenin yapım şekli buranın hapishane- zindan olarak kullanıldığına ilişkin kanıtlar veriyor. Zaten girişte bir zindan ve içeride çok
sayıda zindandan beter hücreler bulunmakta.

Hapishaneyi çevreleyen iç kale 11 adet burç ile desteklenmiş.
Burçların yükseldiği denize hâkim güneyden 22 metre ve surların yüksekliği ise 18 metre imiş. 3 metre kalınlığında olan surların üzerinde iç kaleyi bir uçtan bir uca kadar gezebilme imkânı veren yollar muhafızların gezi yolu olarak kullanılırmış

Üzerlerinde değerli tarihi bilgiler bulunan kitabeleri ile bu gün sapa sağlam ayakta duran ve eski zindan özelliğini yitirmeyen ve bazıları kullanılabilir durumda olan burçlar bu hali ile görülmesi gerekli kültür varlıklarımızdan.

Selçuklular zamanında tersane olarak kullanılan iç kale Osmanlılar zamanında da kullanılmış, zamanın en mükemmel harp gemileri burada yapılmış.

T.C. Kültür Bakanlığı'na devri yapılan tarihi cezaevinin; sosyal etkinlikler alanı, galeriler, konferans salonu, tanıtım salonu, satış reyonu, kafeterya gibi fonksiyonlar kazandırılarak "kültür kompleksi" halinde halkın hizmetine sunulması düşünülmekte imiş. Gördüğüm
 kadarıyla şimdiye kadar dizi film çekimleri dışında belirtilen amaçlarla kullanılmamakta.

Bu tarihi mekân içinde nice mahpushane türküleri yakılmış, şiirler yazılmış, hatta işkencelere ve idamlara sahne olunmuş.

Ve; Ahmed Arif, Rıfat Ilgaz, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refi Cevat Ulunay, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Celal Zühtü Benneci, Sabahattin Ali, Necip Fazıl Kısakürek, Kerim Korcan, Osman Deniz, Zekeriya Sertel ve diğer birçok ünlü yazar, aydın ve siyaset adamları burada hapis ya da sürgün olarak kalmışlar.

Hapishanenin hemen girişindeki tanıtım levhasında, yukarıda adlarını saydığım ünlülerin bu hapishanede yattıkları yazılarak, burada işkence görmüş kişilerle buranın bir tür reklamı yapılmakta.

Ancak; duvarlar, koğuşlar, zindanlar, hücreler, vb alanların dışında tarihi hemen hiçbir yazı, eşya veya emare kalmamış. Yani doku büyük ölçüde karartılmış. Sadece prangalar ve birkaç ranza dışında…. Kültür Bakanlığı adına tam bir utanç resmi!

Sabahattin Ali'nin uğruna ağır işkencelere maruz kaldığı "Aldırma Gönül Aldırma" şiiri koğuşun birisine sonradan yazılarak asılmış. Şiirde bugün "Bir sitem yolla Allah'a" olarak bildiğimiz mısraının aslı "Bir küfür yolla Allaha" şeklinde olduğu için hücre cezası alan
Sabahattin Ali'nin şiirinin bu mısrasını hücresinde duvara kazdığı yer sıvasıyla birlikte sökülmüş., anlatılana göre...

Binanın hemen her tarafı aklınıza gelmeyecek veya gelebilecek çirkince yazılarla kazınmış. Yani, tam bir rezalet.
İnsanlara “tarihi yer” diye parayla gezdirilen bu mekânı bu şekilde görünce irkildim, utandım.
Pislik diz boyu! Sigara izmaritleri, yiyecek artıkları ve hatta tutukluların hücrelerinden (içinde tuvalete benzer yerler olması nedeniyle) keskin bir idrar kokusu dahi hâlâ bu ortama yayılmakta...

Kısacası hayal kırıklığına uğradım, utandım diyebilirim. Demek ki bize yakışan bu...

Bunca ünlü insanın adı kullanılarak buranın reklâmının yapılması ayrıca ilginç geldi bana. Ne bileyim belki de bana öyle geldi...

Gökhan Dede

27 Temmuz 2008

9 Temmuz 2008 Çarşamba

MESLEKİ BİRKİMİN ÖNEMİ

Mükellef ve toplum nezdinde bir mali müşavir meslek mensubu uzman kişi kabul edilir. O nedenle mevzuatı sürekli izlemek, bilgi yükünü artırmak ve doğru yorumlamak durumundadır. Mükelleflere (müşterilere) güven vermenin, toplumda mesleki saygınlık kazanmanın, olumlu imaj bırakmanın temel noktası budur.

Bilgi birikimi zor edinilen ve uzun bir süreci gerektirir. Mesleki bilgi ise ancak ve ancak iyi bir mesleki eğitimle sağlanabilir. Muhasebe ve mali müşavirlik mesleği en azından mesleğe giriş bağlamında değerlendirildiğinde görülmektedir ki, çok zor edinilebilecek bir meslektir. Bunda hiç kuşku yoktur. Zira bunca eğitim, staja başlama sınavı, staj ve yeterlilik sınavından geçilerek giriş yapılan başka bir meslek grubu bu tarih (2008) itibariyle ülkemizde bulunmamaktadır, diyebiliriz. O halde bu mesleğe girebilmek için ciddi bir bilgi birikimine ve çabaya gereksinim bulunmaktadır. Muhasebe ve mali müşavirlik mesleği artık bir uzmanlık mesleği (kariyer mesleği) olma yolundadır. Hatta olmuştur da. Bu nedenle ciddi bir eğitim ve bilgi birikimi ve yenilenme gerektirmektedir. Bilgi birikimi yüksek düzeyde olmayan meslek mensuplarından kendilerini ve mesleklerini önemsemeleri beklenemez.

Az bilgi, az hizmet ve düşük ücret demektir. Az bilgi ile çok iş üstlenmek de söz konusu olabilir. Az bilgi birikimi ile işin büyüklüğünü ve önemini kavramak olanaklı değildir. Az bilgi aysbergin sadece su yüzündeki tarafını görmek demektir. Bu koşullarda iş kabul etmek demek, işin büyüklüğüne göre daha yüksek ücret teklif ettiği için işi kaybeden meslek mensubuna karşı yapılan haksız rekabettir. Daha vahimi de mesleğin çok da önemli olmadığı imajının yaratılmasına katkı sunulmasıdır!

O nedenle, yeterli mesleki bilgi birikimi edinememiş meslek mensuplarının, diğer meslek mensuplarına karşı düşük ücret karşılığı daha çok iş yapabilme eğilimleri ve olanakları her zaman vardır. Bu davranışları ile haksız rekabet ortamı yaratmaları oldukça sık ve beklenebilir bir olgudur.

Mesleki mevzuat eğitimini yeterince alamayan veya bu konuda kendisini geliştirmeyen, yenilemeyen meslek mensuplarına sıklıkla rastlanmaktadır. Özellikle 3568 sayılı Yasa çıkmadan önce muhasebecilik yapan ve Yasa'nın çıkışıyla hasbelkader ruhsat almış olan eğitim düzeyi yetersiz kişilerde buna daha sık rastlamak mümkündür. Bugünkü haliyle bile bu çalışmada birçok kere verilen eğitim istatistikleri bunu kanıtlar niteliktedir.
3568 sayılı Meslek Yasası'nın hemen hiç değişmemesi veya değişikliğe uğratılmak istendiği (2001) dönemlerde de yeterince tartışılamaması veya meslek odalarınca meslek mensuplarına yönelik konuya ilişkin yeterli düzeyde hizmet içi eğitimler, seminerler, paneller yapılamaması veya yeterli olamaması, yapılan eğitimlerden meslek mensuplarının tamamının yararlanamamış olması meslek mensubunun yetkinleşmesini iyice durağanlaştırmıştır.
Dolayısıyla mesleki mevzuata yeterince hâkim olamayan meslek mensupları mevzuatı bilmeyerek de olsa haksız rekabet ortamına sürüklendikleri ve suç işledikleri bilinmektedir.

Ancak mesleğe girecek olan tüm meslek mensubu adaylarının daha işin başında mesleğin icrasını gerektiren konularda eğitim ve mesleki mevzuat (meslek hukuku) derslerini de almaları, kurslara katılmaları ve sonuçta meslek hukukundan da sınavla mesleğe girmeleri hesaba katıldığında, mesleki mevzuata hâkimiyetsizlikten kaynaklı haksız rekabetin azalacağı umudu her zaman vardır.

Gökhan Dede – 09 Temmuz 2008