MESLEKİ SÜRECİ YAŞAMAK, EĞİTİM VE HAKSIZ REKABET
SMMM Gökhan Dede
Günümüz koşullarında haksız rekabet olgusu, birçok alanda olduğu gibi muhasebe ve mali müşavir (denetçi) meslek mensupları arasında da yoğun olarak yaşanmaktadır. Meslek mensuplarının, haksız rekabeti oluşturan etmenlerin ve sebeplerinin büyük bir kısmının neler olduğunu bildiklerini, sıklıkla tartıştıklarını, çözüm aradıklarını, meslek odalarına ve derneklerine kadar taşıdıklarını görmekteyiz. Son zamanlarda haksız rekabet (yaratma) olgusunun, “meslekte eski-yeni meslek mensubu” boyutuyla da tartışıldığı gözlemlenmektedir. Ancak, bu yazıdaki amacım bütün bu bilinenleri sayıp ortaya dökmek değildir. Bunlardan sadece ana sorun olarak gördüğüm bir konuya değinmek istiyorum: Meslekleşme sürecinde alınan eğitim ve meslek mensubunun bu süreçteki yeri ve önemi.
Meslekleşme veya meslek edinme; bu zaman diliminde belli niteliklerin kazanıldığı, özverili ve dinamik bir süreçtir. Mesleksel statü kazanmak ise, doğru bilgi birikimi ve ciddi bir çaba harcamanın yanında; mesleki örgütsel yapı içerisinde mesleki etik kazanımları ve toplumsal sorumluluğu da içerir.
Meslekleşmeyi kavrayabilmek için, kişinin ve grupların meslekleşme sürecindeki çalışmalarına, konumuna, duruşuna bakmak ve izlemek gerekir. Bu izleme, mesleki yapı içerisindeki çeşitli gruplar ile örgütlerin kendi bünyelerinde oluşturacakları komiteler vasıtası ile yerine getirilebilir.
Meslek edinmek, yüksek dereceli ve uzun süreli eğitimi gerektirir. Bu süreç günümüzde mesleğimiz için olmazsa olmaz koşuldur. Eğitim sürecinin devamında mesleğe hazırlık (staj) sınavı ve mesleki yeterlilik sınavları vardır. Muhasebe ve mali müşavirlik mesleği için bu süreç, (özellikle 3568 sayılı Meslek Yasası’nın çıkışı ve odaların örgütsel yapılandırılması ile birlikte) diğer meslek gruplarına oranla daha yoğun ve ciddi bir gereklilik olarak yaşanmaktadır. Muhasebe ve denetim mesleğinde eğitim süreklilik arz etmektedir.
Muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleği; kendine özgü yasal ve ahlaksal kuralları bulunan ve meslek mensubunun geçimini sağladığı ve kariyer edindiği bir uğraştır. Bu mesleği edinen (ruhsatını alan) kişi artık bir meslek mensubudur. Meslek edinebilmenin belli bir uğraşı süreci ve dolayısıyla bu sürecin belli zorlukları, yani bir bedeli vardır. Her meslek mensubu bu süreci başarıyla tamamlamak durumundadır. Ancak ve ancak bu başarılı süreç sonunda unvana hak kazanılır. Hiçbir işletme, iktisat, maliye vb. okul mezunu kişi, “muhasebeci/mali müşavir unvanı”nı “ruhsat” almadan önce kendisine hak göremez ve bu unvanı kullanma cesaretini gösteremez.
Meslekleşme sürecinde olduğu gibi, meslek edinme sürecinde de geçirilmesi gereken belli aşamalar vardır. Meslek edinme sürecindeki aşamalar; mesleki olgunlaşmanın sağlanıp sağlanmadığının bir ölçütü olacaktır. O nedenle, meslek mensubunun bu sürecin bizzat içerisinde olması gerekir. Mesleki olgunlaşmasını gerçekleştirememiş kişilerin, meslektaşlar arası haksız rekabet ortamı yaratmaları (veya karışmaları) her zaman olasılık içerisindedir. Bu durumdaki kişilerin meslektaşlar arası haksız rekabetten yakınmalarının bir anlamı kalmamaktadır. Önce bu sürecin neresinde olduklarını bilmeleri, sürece katkılarının ne olduğunu ve sürece katkı yapanlarla yapmayanların ayırdına varmaları gerekir.
Meslek mensubunun haksız rekabet yaratmaması için öncelikle iyi bir mesleki eğitim ve ayrıca mesleki etik eğitim sürecinden geçmesi, yani doğru bilgi yükü ile donanması gerekir. Ancak, meslek mensubunun sadece mesleki bilgi yükü ile donanmış olması tek başına yeterli olmamaktadır. Eğitim, yani temel bilgi yükü; ilk, ve belki de mesleki olgunlaşma için en önemli aşamadır. Muhasebe ve mali müşavirlik (denetim) mesleğinde eğitim aşaması en az lisans düzeyinde öğrenim olmalıdır. Olmalıdır diyorum, çünkü 3568 sayılı Meslek Yasası halen lise ve ön lisans düzeyinde eğitim almış kişiler için “serbest muhasebecilik” unvanı vermektedir. Ancak bu eğitimler de yeterli görülmemiş olacak ki; mesleğe giriş için, hatta Yasa’da yer almamasına karşın stajyer olabilmek için yönetmelikle (daha sonraki yıllarda) “staja başlama sınav” zorunluluğu da getirilmiştir. Eğitim, bu sürecin ilk aşaması olması nedeniyle temel bir önem ve özellik arz etmektedir. Bu süreçte meslek mensubu kendini kanıtlamak, değerlendirmek ve tanımak durumundadır. Kişilik ve mesleksel önemlilik kavramı burada öne çıkmaktadır. Aldığı eğitimin, başardığı sınavların ve sonuçta edindiği mesleğin önemini kavramış, değerinin farkında olan meslek mensubu, kendisinin de önemli olduğunun bilinci ile hareket edeceğinden, meslektaşlarına karşı haksız rekabet ortamı yaratmaktan kaçınacaktır.
Meslek edinen kişi için ikinci aşama, belli üyelik koşullarıyla meslek örgütüne giriştir. Yani bir örgütsel yapıya (Oda’ya) dahil olmaktır. Muhasebe ve mali müşavirlik mesleğinde bu bir zorunlu üyeliktir, örgütlülüktür. Bu örgütsel yapıda belli zorunluluklar (kurallar) vardır ve bunlara uymak gereklidir. Üyenin, önceden belirlenmiş olan bu kurallara uymamak gibi bir tercihi yoktur. Aksine davranışı, yaptırımları gündeme getirir. Meslek mensubu (üye) bu kuralları bilir ve/veya bilir kabul edilir. Kanunları bilmemek gerekçe olmamakla birlikte, meslek mensubu kuralları önceden belirlenmiş mevzuattan sınavla bu mesleğe giriş yaptığından mazeretleri (özürleri) de söz konusu olmayacaktır. Kişi artık kendini eski uğraşlarından ayırt edebilmek için unvanını ve örgütünü belirlemiştir. Bu durumda bir aidiyet söz konusudur. Aidiyet kavramı; bir yere, kuruma, kuruluşa ait olmaktan gelir. Artık meslekleşme sürecinin bir ucunda iş olmakla birlikte, diğer ucunda meslek ve meslek örgütü yer almaktadır. Üye artık sürecin başında değil, içerisindedir. Örgüt (oda) üyesi bir meslek mensubunun uyması gereken ölçütler, kurallar, standartlar zaten bellidir ve meslek mensubu bu kurallara uymak ve ona göre mesleğini icra etmek zorundadır. Muhasebeci ve mali müşavirler için bu kurallar (beğenilse de beğenilmese de), 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli mali Müşavirlik Kanun’u ve bu Kanun’a uyarlı biçimde çıkarılmış yönetmeliklerle belirlenmiştir.
Örgütsel yapının ve mesleki çalışmanın belli ahlak kuralları vardır. Yukarıda da belirtildiği üzere bu kurallar 3568 sayılı Yasa ve bu Yasa’ya göre çıkarılan yönetmelikler, mecburi meslek kararları ve tebliğlerle belirlenmiştir. Meslek kuruluşu üyelerinin bu kurallara uyum ve bağlılık oranı arttıkça, mesleki dayanışma ve iş doyumu da artacaktır. Tersine bir durum muhasebecilik gibi henüz meslekleşme sürecinin başında sayılan profesyonel gruplar içinde durum; doyumsuzluk ve haksız rekabeti gündeme getirebilecektir. Günün gereksinimlerine göre değişimin sağlanması için kişinin mesleki mücadele içerisinde olması, kendine olan özgüvenini sağlayacaktır. Mesleğin, kurallarının ve örgütsel yapısının geliştirilmesi yönünde yapılan çalışmalardan uzak kalan meslek mensubunun haksız rekabet yapma olasılığı oldukça yüksektir.
Meslek mensubunun meslek seçiminde aldığı eğitim, eğitimde tercih yapma olanakları, meslek belirlemede seçim hakkı, bireyin mesleğini kendi iradesi ile seçip seçmemiş olması, onun meslek yaşamı boyunca kendisini, çevresini ve diğer meslek mensuplarını etkileyecektir. Seçim nasıl olursa olsun neticede, çalışma yaşamı boyunca diğer birçok meslek gruplarında olabileceği gibi, muhasebeci ve mali müşavir meslek mensuplarının da çalışma ve sosyal yaşamında bazı olumsuzluklar meydana gelebilecektir. Mesleği kendi istemi dışında, bazı zorunluluklar nedeniyle edinerek çalışmakta olan kişinin mesleğe ikincil geçim kaynağı ve çalışma alanı olarak bakması nedeniyle, mesleki etik değerlere sadık kalmayacağı düşünülebilir. Bunun anlamı; mesleğin kamuoyundaki saygınlığının hiçe sayılması ve kendisinin mesleki sosyal sorumluluğunun ikinci planda kalabileceği olasılığıdır. Bunun sonucu; kişisel beklentileri ve çıkarları ön planda olacağından dolayı, kolaylıkla yapabileceği eylem; yaratacağı haksız rekabettir!
Ülke genelinde birçok alanda olduğu gibi, muhasebe ve mali müşavirlik mesleğinde de mesleki konularda bireysel ve örgütsel karar alma konusunda bağımsız davranabilme başarısı arzu edilen düzeyde değildir. Meslekleşme sürecinde meslek üyelerinin birbirini denetleyebilmesi ve birbirleri üzerinde yaptırım gücü oluşturabilmesi halinde, meslek mensupları arasında olası haksız rekabetin en aza indirilebilmesi söz konusu olacaktır. Ancak, muhasebe ve denetçi meslek mensupları için böyle bir bilinç düzeyi ve özveri konusunda henüz özlenen amaca ulaşıldığını söylemek olanaklı değildir. Çünkü muhasebeciler ve mali müşavirler (denetçiler) henüz melekleşme sürecinin başında sayılmaktadırlar. Hatta mesleki kararlar onların iradesi dışında zaten başkaları tarafından alınmıştı ve hala bu istem devam etmektedir. Eğer bundan rahatsız olunuyorsa, mesleki oto kontrolün ve mesleki bağımsızlığın bir ön koşul olması gerekir. Bağımsızlık olmadığı zaman birey, kendisini ilgilendiren konularda bile kararları kendisi alamamaktadır. Başkalarının belirlediği kurallar ve dayatılanlar, hatta meslek mensubu için dikildiği söylenen elbiseler çoğu zaman “ölçüsüz” dikildiği için onun üzerine uymamaktadır. Bu meslek mensubunu mutsuz etmektedir. Ve kişinin bu mutsuzluğu diğer meslek mensuplarının, ailesinin ve hatta çevresinin de mutsuzluğuna sebep olabilmektedir. Elbette ki, muhasebeci ve mali müşavir meslek mensuplarının da karşılaşacakları güçlükler olacaktır. Şunu çok iyi kavramak gerekir ki; bütün bunlar biraz da içinde yaşadığımız sistemin doğal bir yansımasıdır. Bu yansımalardan olacak ki; kendi kurallarımızın belirlenmesi konusunda Yasama Organını zorlamak, etkilemek ve etkin olmada çekinceli davranıldığı görülmektedir.
Muhasebe ve Mali Müşavirlik mesleği kısa sayılabilecek yasal sürecine karşın önemli başarılar elde etmiştir. Bundan sonraki süreci cesur ama akıllıca devam ettirmek, yaşanacak mesleki süreci eski-yeni kuşak çatışmasına dönüştürmemek gerekir. Süreci yoğun olarak yaşamış ve yaşamakta olanlarla mesleğe yakın zamanda başlayanların daha dikkatli davranmaları esastır. Yeni kuşağın, yani zorlu bir eğitim ve sınav maratonu yaşayan genç meslektaşların meslek için umut olduklarını ama mesleğe bir ömür vermiş olan “eskiler” diye tanımlananların mücadele gelenekleri ve tecrübelerini de yadsımadan örnek almaları gerekir. Genç meslektaşların edindikleri mesleki bilgi birikimi ile umut vaat ettiklerini görmek gerekir. Genç meslektaşlarımızın günümüz olanaklarını iyi değerlendirmeleri, birikimlerini toplumsal sorumluluk bilinci ile bütünleştirmeleri halinde mesleğimiz kamuoyunda saygın yerini almakta gecikmeyecektir. Bu bilinç ve birikimle hareket edilmesi halinde meslektaşlar arasındaki haksız rekabet en aza inecektir.
Sonuç olarak, meslektaşlar arası haksız rekabeti önleyebilmek için yapılacak olan; bilinçli ve iradeli bir biçimde olumsuzlukları olumlu hale dönüştürmenin yollarını arayıp bulmaktır. Bunun için iyi bir mesleki eğitim, mesleki birikim ve bu birikimi, toplumsal sorumluluk bilinci ile mesleki bağımsızlık ve mesleki etik kurallara göre kullanmaktır. Olay bu boyutuyla değerlendirildiğinde; meslekleşme sürecini tam yaşamamış ve süreci doğru kavramamış olanlar tarafından haksız rekabetin yaratılmakta olduğunu söyleyebiliriz.
Haksız rekabeti en aza indirebilmenin bir diğer yolu da, üye-örgüt ilişkilerinden geçmektedir. Mesleki bilgi donanımlı ve etik eğitimli, mesleki süreci doğru yaşamış ve kavramış üyelerin, diğer meslektaşlarıyla ve meslek örgütleriyle, meslek örgütlerinin de üyeleriyle, doğru ve ayrımsız diyalog kurarak, mesleki mücadeleyi doğru kavrayıp, sarmalayıp örgütlemektir.
Bu süreçte muhasebe ve mali müşavirlik mesleğini edinen kişinin sosyal değerlerle bağlantısı ve topluma hizmet sunma anlayışı önem kazanmaktadır. Burada mesleğe bağlılık, mesleki bağımsızlık ve mesleki etik değerlerin öne çıkması gerekir. Meslek; topluma hizmet ediyorsa ve amacının bu olduğunu benimsetebiliyorsa meslektir. Bu bağlamda meslek mensubu; mesleki sorumluluğunun ağırlığını omuzlarında hissediyorsa meslek mensubudur.
SMMM Gökhan Dede
12.03.2007