Sayfalar

12 Haziran 2006 Pazartesi

SERMAYENİN VATANI OLMAZ AMA KOPARACAĞI ÖDÜNÜ OLUR

           SERMAYENİN VATANI OLMAZ AMA
           KOPARACAĞI ÖDÜNÜ OLUR

            SMMM Gökhan Dede-12 Haziran 2006

Türkiye’ye yabancı sermaye son yıllarda büyük bir hızla girdi. Bu giriş, ekonomik büyümeyi sağlıyor diye teşvik edildi, sürekli alkışlandı ve bu gelişmeyle hep övünüldü. Oysa bu biçimdeki spekülatif sermaye girişlerinin ani geri dönüşleri de yaşanmaktadır. Ayrıca bu tür yabancı sermaye akışları ulusal paranın aşırı değerlenmesine de yol açabilmektedir.  Bunun bir örneği geçmişte Arjantin’de de yaşanmıştı. Benzer gelişmeler ülkemizde de görüldü.
Geçtiğimiz Mayıs-Haziran aylarında özellikle de Haziran ayında piyasaları ciddi boyutta etkileyen finansal çözülme yaşandı. Bu çözülmenin reel sektöre etkileri derinleşti. Görüldü ki, Türkiye’nin son üç yılda bozulan dış dengeleri ve iç piyasaya yansımaları dış borçlanmadan kaynaklanmaktadır. “Cari açık finanse ediliyor, paranın sıcağı-soğuğu olmaz, sorunlar çözülüyor” mantığı ile hareket edilerek kriz görmezden gelindi. Dolayısıyla reel ekonominin krizine dönüşen çalkantının fark edilmesinde geç kalındı.
Gelinen noktada; spekülatif yabancı sermayeye verilen tüm ödünlere karşın piyasalarda Mayıs haziran aylarında yaşanan dalgalanmayı durdurmak mümkün olmadı. Üstelik bu ödünler yine kendi insanımızın aleyhine bir biçimde verildi. Adeta sıcak paraya teslim olundu diyebiliriz. YTL (Yeni Türk Lirası) %30’lara varan oranda değer kaybetti. Piyasalarda dolar, borsa, YTL dengesi ayar tutmadı. Tutturulamadı. Gelsin arkasından bir dizi sözde önlemler. Borsa’nın hali zaten bellidir. Spekülatörler bu arenadan zaten hiç eksik olmadı. Borsa her zaman olduğu gibi bir aşağı bir yukarı... Mübarek emme basma tulumba gibi. Bu arada para cambazlarının biri geliyor biri gidiyor. Hatta, gelmelerine de gerek yok oysa... Derken, dolar birden yükselişe geçmeye başladı. 9 Mayıs 2006’da serbest piyasada 1,3455 YTL (MB D.Alış 1,3124 YTL) düzeyinde olan ABD Doları, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş piyasalara fon çıkışının da etkisiyle 1,7170 YTL’ye yükselince, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) piyasaya satış yaparak müdahale etti. Dolar 1,6910 YTL seviyelerine geriledi. Taze atanmış Merkez Bankası Başkanı Yılmaz; “tedirgin olmaya gerek yok, önlemlerimizi alırız, müdahalemizi yaparız”, demişlerdi. TCMB kurdaki yükselişi frenlemek istedi ise de, 23 Haziran 2006’da 1 Dolar 1,75 YTL (MB D.Alış 1,6687 YTL) sınırına dayandı. Belli ki ilk müdahale etkili olmadı. Tekrar müdahaleler gündeme geldi. 05 Temmuzlara gelindiğinde dolar 1,54’lere (MB D.Alış 1,5350 YTL) kadar geriletildi. Sonuçta kimin cebine ne kadar para girdiğinin veya kimin cebinden ne kadar para çıktığının hesabını iyi yapmak gerekmekte…
Dolardaki dalgalanma devam ederken bu dalgalanmadan elbetteki bono piyasaları da olumsuz etkilendi. Faizler bu süreçte %20’leri aştı. Bunun anlamı; döviz kaçışını önlemek ve döviz girişini sağlamak için alınan önlemlerden biri idi. Ama işe yaradığı söylenemez. Bu durumda dövizci kazanıyor, kime kazandırılıyor, kimler eziliyor veya soyuluyor onu da Türk halkı her zaman olduğu gibi iliklerine kadar hissediyor, daha da hissedeceğe benzer.
Bu durumda esas dertlerimizden birisi de yabancı sermayeyi içerde tutabilmek endişemiz değil miydi? Ne oldu kimse anlamadı! Onlar da kaçmaya başladılar. Hay Allah, bir anda milyarlarca dolar yurtdışına çıktı. O halde şimdi bu noktaya kilitlenmek gerekmekte. Yabancı sermaye yurt dışına kaçarda Maliye Bakanlığımız tedbir almadan durur mu? Elbette ki hemen devreye girildi. “Yapmayın, etmeyin, nereye gidiyorsunuz? Bu güne kadar ne dediniz de yapmadık, hangi ödünü istediniz de vermedik, bir hata işledikse düzeltiriz, buluruz bir çaresini,” diyerek kaçışı engellemek için çare aranmaya başlandı. Bir anlamda çare bulunmuştu. Birkaç gün önce açıkladıkları %15 gelir stopajı oranını derhal %0’a (yüzde sıfır) çektiler. Buna karşın yinede fonlarını satmaktan geri durmadılar.
Görüldüğü üzere yabancı sermayenin talepleri veya başka bir ifade ile tehditleri söz konusu olunca her şey daha çabuk ve kolay halledilebiliyor.
Oysa, Sayın Maliye Bakanı 27 Ekim 2005 tarihli demeciyle; “stopaj uygulamasında yerli-yabancı ayrımı yapmadıklarını” belirterek, “bu vergiler sabahtan akşama değişmeyecek” demişti. Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan, 14 Haziran’daki basın toplantısında da yılbaşından itibaren yürürlüğe konan yeni sistemin “olumlu sonuçlarını” almaya başladıklarını ve halen yürürlükte olan bu vergileme sisteminde “herhangi bir değişikliğin yapılmasının mümkün olmadığını” söylemişti.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan da 16 Mayıs 2006’daki konuşmasında “ Finansal enstrümanlar üzerinde vergi konusundaki gri alanlar Gelir İdaresi tarafından en kısa zamanda netleştirilecek. Bu yılın başında yürürlüğe giren %15’lik gelir stopaj vergisinde bir değişiklik olmayacak” demişti. Görüleceği üzere her iki bakan da stopaj konusunda kesinlikle geri adım atmayacaklarını belirtmişler ve “herkesin hesabını buna göre yapmaları” gerektiğini öğütlemişlerdi.
Bütün bunlar yaşanırken Maliye Bakanı, Merkez Bankası’nın dövize müdahalesine ilişkin olarak da ”bunların olağan şeyler olduğunu, dalgalı kur sisteminde dalganın boyunun yüksek de olabileceğini belirterek, bunlar gayet tabii hususlardır,” deyerek, “yapılan düzenlemelerin küresel ekonominin gerekleri olduğunu” belirtmiş ve “herkes önlemlerini alırken bizim tersine gidecek halimiz yok,” biçimindeki özlü ve kesin ifadeyi kullanmıştı. Ancak biz henüz nereye gittiğimizi anlamış değiliz galiba!
Bütün bu gelişmeler karşısında vergi stopajı konusundaki sorun elbetteki sadece yabancılara ilişkin değildi. Yerli yatırımcılar için de bir şeyler düşünmek gerekirdi. Çünkü kısa süre sonra onların da feryatları arşa yükselmeye başladı. Eee.. haklılar elbette, sermayenin yerlisi yabancısı olur mu? Sermaye sermayedir. Ayrımcılık yapılmamalıdır. Öyle ise yerli yatırımcılar için de en azından bir indirim yapılması gerekirdi. Neticede onlar için de stopaj oranı %10’a çekildi. Yerli yatırımcılar için yapılan %10 luk düzenleme için ise Sayın Maliye Bakanımız Unakıtan; “zaten %10 meselesi kanuni bir şey değildir. Kararname ile belirleniyor. O bakımdan bu kanun çıktıktan sonra Bakanlar Kurulu’nun vereceği karardır,” diyerek, bazı kimselerin yabancılara stopaj oranının sıfırlanmasının “kapitülasyonlara” benzetilmesinin son derece yanlış bir bakış açısı olduğunu vurguladı.
Bazı kesimler, özellikle de yabancılar, başta da uluslar arası bir yatırım bankası olan Deutsche Bank, “stopajın yabancı yatırımcılar için sıfırlanmasını Türkiye açısından önemli bir adım” olarak değerlendirdi. Bunun Türkiye’den çıkan yabancı yatırımcıyı geri çekmek açısından önemli olduğu beyanatını da verdi. Bu değerlendirmelerine karşın, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan piyasalara ait 500 milyon dolarlık krediyi, “riskini çok yüksek buldukları” gerekçesi ile derhal sattılar.
Yabancılar için stopajı sıfırlayıp, yerli yatırımcılar için %10’a çeken yetkililere bir konuyu hatırlatmakta yarar görüyorum. Bunu “bir hak talebi, veya çifte standart uygulamasının mevcudiyetini hatırlatmak,” biçiminde de değerlendirebilirsiniz.
Bilindiği üzere iş vergi toplamaya geldiğinde serbest muhasebeciler, serbest muhasebeci mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler vergi toplamanın bir aracı (!) olarak görülür. En azından Maliyenin bakış açısı bu biçimdedir. Hatta meslek mensuplarımızı maliye ile mükellef arasında bir köprü olarak görenlere, ve genel kurullarında onlara övgüler yağdıranlara şu soruyu sormak gerekir; bu meslek grupları “yurtdışına çıkabilecek, vergi kaçırabilecek, potansiyel vergi kaçakçıları” olarak görüldüğü için mi stopajı (serbest meslek gelir vergisi kesintisini) %22’lere çıkardılar ve orada tutuyorlar, yıllara yaygın inşaatlardan hala %5 stopaj uygulamasına devam ediyorlar, diye sormaktan kendimi alamıyorum.
Oysa, kurumlar vergisi oranı %20’lere indirildi, gelir vergisi oranı da %15’lerden başlatılmaktadır. Bütün bu çelişkilerin kısa zamanda giderilmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.
Özetle, yukarıda değinilen olaylar sadece şimdi yaşanmıyor, daha önceleri de defalarca yaşandı. Bu yaşanan gerçeği hükümet edenlerin bilmediklerini düşünmek istemiyorum. Ama bütün bu yaşananlara karşın Sayın Başbakanımızın; ”aslında hiç bir şeyin bozulmadığını, hedeflerin tutacağını, yaşananların güçlü bir ağacın eğilip sonrasında geri gelmesi, doğrulması” gibi bir olay olarak değerlendirmelerine ne demeli bilemiyorum! Umarız öyle olur. Ama, halkımız, yani işçi, memur, emekli, serbest meslek erbabı ve küçük esnaf hiçte eğilip eğilip doğrulamadı. Genellikle hep yüzüstü kapaklandı kaldı!
Bildiğim bir gerçek var; bu kesimlerin tekrar ve yeni taktiklerle tuzaklara düşürüldüğü, sömürüldüğü ve bu eylemin de sermayenin yerli ve yabancı işbirlikçileriyle birlikte yapıldığıdır.
Bildiğim diğer bir gerçek de; sermayenin yerlisinin, yabancısının, vatanının, dinin ve imanının olmadığı ancak, girdiği yerden koparacağı ödünün çok olduğudur.

SMMM Gökhan Dede