2001 TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ
MALİ MÜŞAVİRLER MUHASEBECİLER BİRLİĞİ DERNEĞİ
MALİ MÜŞAVİRLER MUHASEBECİLER BİRLİĞİ DERNEĞİ
TEBLİĞİ
(Ana Konu: SEKTÖREL ĞELİŞME STRATEJİLERİ)
KONU
HİZMETLER İÇİNDE MUHASEBE MESLEĞİNİN DURUMU
KONU
HİZMETLER İÇİNDE MUHASEBE MESLEĞİNİN DURUMU
YAZANLAR:
Nusret KURDOĞLU
Gökhan DEDE
Gökhan DEDE
Yalçın ÖNDER
Erkan ARSLAN
NOT: İzmir İktisat Kongresi'ne, MMMBD'nin görüşleri olarak sunulmak üzere hazırlanan metin, ekonomik nedenlerden dolayı düzenlenmeyeceği dönemin T.C. Hükümeti tarafından ilan edildiğinden gönderilememiştir.
A-TÜRKİYE’DE MUHASEBE MESLEĞİNE GENEL BİR BAKIŞ
20. yüzyılda son 10 yılında ülkemizde, ekonomik ve sosyal gelişmelere paralel olarak, muhasebe alanında sayılamayacak ölçüde değişim yaşandı. Bu değişim öylesine hızlı yaşandı ki, gerek muhasebe hizmetini satın alanlar, gerekse muhasebe meslek mensupları ve adayları değişimi yakalamakta büyük güçlükler çektiler. Bu gün de çekmeye devam ediyorlar. Öyle ki, muhasebe alanında eğitim veren okullarda öğrenim gören öğrenciler, okulda öğrendikleri teorik uygulamaların mezun olduktan sonra değiştiğini, hatta uygulamadan kalktığını gördüler. Özellikle muhasebe sonuçları ile yakından ilgi vergi yasaları hemen her yıl değişikliğe uğradı. Bu nedenle de bir önceki yıl için doğru olan uygulama şekli, Bir yıl sonra yanlış hale geldi.
Bütün bu olgular, muhasebe mesleğinde eğitim ve öğretimin hiçbir zaman bitmeyeceğini, meslek için ne derecede önemli olduğunu açık bir şekilde ortaya koydu. Ancak, gerek mesleğin uygulanış ve denetimi aşamasında gerekse daha eğitim aşamasında ortak bir dil kullanımı önemli bir koşuldur. Bu ortak dil, sonuçta uygulama birliğinin en önde gelen aracıdır. Bunun önemini ayrıca belirtmeye her halde gerek yoktur.
Şimdi son 10 yıl içinde oluşan bu değişimi sıra ile kısaca özetleyelim:
1989 yılında 3568 sayılı “Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Yasası”, kısa tanımıyla Meslek Yasası yürürlüğe girdi.1990 yılında odalar ve TÜRMOB (Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği) kuruldu. Bu oldu, yasa çıkana kadar her önüne gelenin rastgele “ben de yaparım” diyerek soyunduğu muhasebe mesleğine kimlerin hangi koşullarla girilebileceğinin sınırlarını çizdi. 3568 sayılı yasanın bu çerçevedeki eksik ve hatalarının tartışması bu yazının konusu dışında kalmaktadır.
Yasa ile mesleğe kimlerin gireceğinin çerçevesi çizildi ama, uygulamanın çerçevesi ortaya konulmamıştı.1992 yılı Aralık ayında 1 No’lu “Muhasebe Sistemi Uygulama çerçevesi kesin çizgilerle çizildi. 1 no lu tebliğin eksik yönleri, 2, 3 ve 4 No’ lu tebliğlerle az çok giderildi. Anılan tebliğlerde meslek mensuplarının muhasebe ve denetim uygulamalarında uyacakları kurallar az çok belirlendi. Bu gün gerek muhasebe uygulamacısı ve gerekse denetçi için MSUG tebliğleri, uygulamanın ve denetimin çizgilerini çizmiş durumdadır. Bu çerçeve ile muhasebe mesleği artık vergi muhasebesi alanında bilgi muhasebecisi alanına geçmiştir.
Muhasebe bilgilerinin sunulduğu mali tablolara dayanılarak karar alma durumunda bulunan ilgililerin karar almalarında en önemli etken, bu bilgilerin sağlıklı ve mukayese edilebilir nitelikte olmasıdır. Makro açıdan milli gelir hesapları ve benzeri istatistiklerin çıkarılmasında, kalkınma planlarının, ulusal ve uluslararası sermaye hareketlerinin düzenlenmesinde, ekonomik faaliyetlerin devlet tarafından kontrol edilmesi ve yönetilmesinde muhasebede tekdüzeliğin sağlanması büyük önem arz etmektedir. Kaldı ki, mali tablolar aracılığı ile ilgililere sunulan bilgilerin denetlenmesinin gerekli oldu hallerde, tekdüzen hesap planı aracılığı ile tek düzen muhasebe sistemi uygulamasının denetimin iş yükünü azaltacağı ve kolaylaştıracağı da açıktır.
MSUGT ile getirilen kurallarla, muhasebe mesleğine genel bakış açısı değiştirilmiş, “Vergi Muhasebesi” anlayışı temelden yıkılmış, yerine “İşletme yönetimi ve Yardımcı için Bilgi Muhasebesi” kavramı getirilmiştir. Bunun yanı sıra, muhasebe artık her önüne gelenin yapabileceği rast gele bir iş olmaktan çıkmış, kesinlikle bir uzmanlık alanı haline gelmiştir.
MSUGT ile getirilen kurallarla, muhasebe mesleğine genel bakış açısı değiştirilmiş, “Vergi Muhasebesi” anlayışı temelden yıkılmış, yerine “İşletme yönetimi ve Yardımcı için Bilgi Muhasebesi” kavramı getirilmiştir. Bunun yanı sıra, muhasebe artık her önüne gelenin yapabileceği rast gele bir iş olmaktan çıkmış, kesinlikle bir uzmanlık alanı haline gelmiştir.
Örneğin, MSUGT ’ye göre, 12 adet belirlenen “Muhasebenin Temel Kavramları” arasında ilk sıraya “Sosyal Sorumluluk Kavramı” alınmıştır. Bu kavram, muhasebenin işlevini yerine getirme hususundaki sorumluluğunu belirtmekte ve muhasebenin kapsamını, anlamını, yerini ve amacını göstermektedir. Sosyal sorumluluk kavramı; muhasebenin organizasyonunda, muhasebe uygulamalarının yürütülmesinde ve mali tabloların düzenlenmesi ve sunulmasında; belli kişi veya grupların değil tüm toplumun çıkarlarının gözetilmesi ve dolayısıyla bilgi üretiminde gerçeğe uygun, tarafsız ve dürüst davranılması gerektiğini ifade eder.
Her hangi bir işletme ile ilgili olarak sunulan bilgilerin üç ayrı grup müşterisi vardır.
Her hangi bir işletme ile ilgili olarak sunulan bilgilerin üç ayrı grup müşterisi vardır.
İŞLETME (1. KİŞİ) -Yatırımcılar, (Ortaklar/2. kişi)
-Yabancılar, (Kredi verenler/3. kişi)
-Diğer ilgililer, (Devlet ve diğerleri)
Muhasebenin en temel işlevi, yukarıda sayılan gruplara işletme ile ilgili objektif ve anlaşılır bilgiler sunmak ve onların doğru ve sağlıklı karar vermelerine yardımcı olmaktır. Genel çerçeve içerisinde yukarıda sayılan gruplar arasında çıkar zıtlığı da söz konusudur. Sosyal sorumluluk kavramı, bu çıkar zıtlığı karşısında tarafsız kalınmasını, işletme üzerinde bilgi edinilecek her kesimin aynı mali tablolardan yararlanmasının sağlanmasını gerektirir. Bu anlamda muhasebe uygulayıcısı, tüm bu gruplar karşısında tarafsız kalmalı, doğruyu ortaya koymak amacıyla muhasebe standartlarına tam uymalıdır.
-Diğer ilgililer, (Devlet ve diğerleri)
Muhasebenin en temel işlevi, yukarıda sayılan gruplara işletme ile ilgili objektif ve anlaşılır bilgiler sunmak ve onların doğru ve sağlıklı karar vermelerine yardımcı olmaktır. Genel çerçeve içerisinde yukarıda sayılan gruplar arasında çıkar zıtlığı da söz konusudur. Sosyal sorumluluk kavramı, bu çıkar zıtlığı karşısında tarafsız kalınmasını, işletme üzerinde bilgi edinilecek her kesimin aynı mali tablolardan yararlanmasının sağlanmasını gerektirir. Bu anlamda muhasebe uygulayıcısı, tüm bu gruplar karşısında tarafsız kalmalı, doğruyu ortaya koymak amacıyla muhasebe standartlarına tam uymalıdır.
Bu kavramın en önemli özelliklerinden biri, “Mesleğin Bağımsızlığı” kavramı ile örtüşmesidir. Günümüz Türkiyesi‘nde enflasyona karşı sürdürülmekte olan ekonomik mücadelenin en önemli araçları olan gerekçesi mali tabloların oluşturulması, öte yandan kayıt dışı ekonomik değerlerin kayıt altına alınabilmesi, meslek mensubunun çalışmalarında bağımsız davranabilmesine bağlıdır. Sadece mesleki bağımsızlık ilkesi ‘den hareket eden meslek mensubu sosyal sorumluluk kavramına da uymuş olabilecektir. Uygulama ve yorumlarında mesleki bağımsızlık ilkesini önde tutmak, bu kavramın gereğidir.
Son yıllarda ülkemizde ceza hukuku ve medeni hukukun yanı sıra bir muhasebe- vergi hukuku çerçevesi oluşmaya başlamış. Bu hukuk çerçevesi içerisinde, Türk Ticaret Kanunu, ticaret işletmelerinin eşitler arası ilişkilerinin düzenleyici, Vergi Usul Kanunu da kamu hukuku çerçevesinde vergilendirme ilkelerini düzenleyici hükümler getirmiştir. MSUGT ise, muhasebenin temel ilkelerini oluşturmuştur. Muhasebeci-denetçiye düşen görev, konuyu değişik açılardan ele alan bu sistemlerin uyumunu sağlamaktır. Bu çerçeve içerisinde muhasebeci bir hukuk uygulayıcısı durumundadır. Daha da geniş düşünürsek, nasıl ki ceza hukukunda iddia makamı bir konuyu ileri sürer, yargıç hüküm verir, kayıt aşamasında da, muhasebeci hem iddia eder, hem de hüküm verir ve bu hükme göre kayıt yapar durumundadır. Yani kendi alanında muhasebeci hukukunu uygularken, hem savcı hem yargıç konumundadır. Denetim aşamasında da durum aynıdır. Denetçi muhasebecinin uyguladığı hükmün doğruluğunu süzgeçten geçirir, doğru ise olduğu gibi bırakır, hatalı bulduysa doğru hükmü verir, uygulatır. Bu noktada da muhasebeci-denetçi ilkesine göre davranacaktır.
Buraya kadar, ülke ekonomisi için son derece önemli konumda olan muhasebe mesleğinin ve meslek mensubunun olması gereken ideal çerçevesini özet olarak çizmeye çalıştık. Ama, ülkemizde durum böyle midir? Uygulamada, meslek mensubunun gerek meslek öncesi, gerekse meslek içi eğitim düzeyi ve sosyal konumu nasıldır, muhasebe mesleğinin bağımsızlığı hangi aşamadadır? Muhasebe mesleğinin ve meslek mensubunun geleceği hangi kriterlere göre, nasıl çizilmektedir? Sırasıyla bu konuları ele almaya çalışacağız.
B. TÜRKİYE ‘ DE MUHASEBE EĞİTİMİNİN GELİŞİMİ
Türkiye’de muhasebe eğitimi, diğer ülkelerde olduğu gibi ekonomik gelişmelere paralel olarak gelişmiştir. Buna göre, Türkiye’deki muhasebe eğitiminin gelişimi üç dönemde ele alınabilir.
Ba. 1926 Yılı Öncesi Dönem:
Bu dönemde, ülkemizde çağdaş anlamda üniversite bulunmadığından, muhasebe eğitimi sınırlı olarak yürütülmüştür. Bu dönemde muhasebe eğitiminin 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulan Mülkiye Mektebi, İstanbul Ticaret Mektebi ile Darüşşafaka ve Askeri Rüştiye Mektepleri’nin ders programlarında yer aldığı belirtilmektedir. 1926 yılına kadar devam ettiği belirtilen bu dönemde muhasebe eğitimi Fransız Ekolü’ nün etkisindedir.
Bb. 1926 - 1960 Dönemi:
Türkiye’de çağdaş anlamda üniversitelerin kurulduğu bu dönemde Nazi Almanyası’ndan kaçarak ülkemizde çalışan öğretim üyelerinin katkıları olmuştur. Bu nedenle,1926 yılında 1960 yılına kadar ki dönemde muhasebe eğitiminin Alman Ekolü’nün etkisinden olduğu söylene bilir. Bu dönemde üniversiteler içinde muhasebe eğitimi veren kürsüler oluşturulmuş ve muhasebe eğitiminin genişletilmiştir.
Bc. 1960’dan Sonraki Dönem:
Ba. 1926 Yılı Öncesi Dönem:
Bu dönemde, ülkemizde çağdaş anlamda üniversite bulunmadığından, muhasebe eğitimi sınırlı olarak yürütülmüştür. Bu dönemde muhasebe eğitiminin 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulan Mülkiye Mektebi, İstanbul Ticaret Mektebi ile Darüşşafaka ve Askeri Rüştiye Mektepleri’nin ders programlarında yer aldığı belirtilmektedir. 1926 yılına kadar devam ettiği belirtilen bu dönemde muhasebe eğitimi Fransız Ekolü’ nün etkisindedir.
Bb. 1926 - 1960 Dönemi:
Türkiye’de çağdaş anlamda üniversitelerin kurulduğu bu dönemde Nazi Almanyası’ndan kaçarak ülkemizde çalışan öğretim üyelerinin katkıları olmuştur. Bu nedenle,1926 yılında 1960 yılına kadar ki dönemde muhasebe eğitiminin Alman Ekolü’nün etkisinden olduğu söylene bilir. Bu dönemde üniversiteler içinde muhasebe eğitimi veren kürsüler oluşturulmuş ve muhasebe eğitiminin genişletilmiştir.
Bc. 1960’dan Sonraki Dönem:
Muhasebe eğitimi ve buna bağlı olarak muhasebe uygulamaları bakımından önemli gelişmelerin yaşandığı bu dönemde, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) mali açıdan değerlendirmeleri amacı ile çalışmalar başlatılmıştır. Bu süreç içindeki KİT’lerin reorganizasyonu çalışmaları sonucunda bir “KİT Tekdüzen Muhasebe Sistemi” benimsenmiş ve 1971 yılında uygulamaya geçilmiştir.1983 yılında bankacılık sektörü için hazırlanan Tekdüzen Muhasebe Sistemi, 1993 yılında isteğe bağlı olmakla birlikte, 1994 yılında tüm işletmelerde zorunlu olarak uygulanmak üzere Tekdüzen Muhasebe Sistemi (TMS) uygulamaya konulmuştur. 1960‘dan sonraki dönemde ülkemizde muhasebe uygulamalarına genel olarak Amerikan Ekolü’nün egemen görülmektedir. Tekdüzen Muhasebe Sistemi’nin uygulamaya konulmasından sonra; ülkemizdeki eğitim kurumlarından derslerin içerikleri Tekdüzen Muhasebe Sistemi’ne uygun bir şekilde düzenlenmiştir, böylece muhasebe eğitiminde de bir uyumun sağlanması olanaklı olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden başlayarak günümüze kadar gelen muhasebe eğitiminin günümüz koşullarında yeniden ele alınması bir zorunluluk olmaktadır. Küresel rekabet ortamında bilginin üretilmesi, iletilmesi, paylaşılması ve kullanılmasında etkinliği sağlayacak yöntem ve sistemlerin geliştirilmesi ve uygulanması gerekecektir.
C. TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİNİN YAPISI
Günümüz Türkiye’sinde muhasebe eğitimi sadece orta ve yüksek kurumları tarafından değil, çeşitli meslek kuruluşları tarafından da verilmektedir. Bu kadar geniş bir alanda verilen muhasebe eğitiminde yeni gelişmelerin izlenmesi ve uygulanması çok daha önemeli olmaktadır. Çalışmamızda bu ayrım göz önünde bulundurularak muhasebe eğitimi iki temel kategoride incelenmiştir. Bu kategorilerden birincisi eğitim ve öğretim kurumlarınca verilen muhasebe eğitimi, diğeri ise daha çok meslek örgütlerince verilen muhasebe eğitimi olarak ifade edile bilir.
Ca. Eğitim Kurumlarından Muhasebe Eğitimi:
Türkiye’de eğitim kurumlarından verilen muhasebe eğitimi iki kısımda değerlendirile bilir. Bunlardan birincisi orta öğretim kurumlarında verilen muhasebe eğitimi, diğeri ise yüksek öğretim kurumlarında verilen muhasebe eğitimidir.
Caa. Orta Öğretim Muhasebe Eğitim
Türkiye’de orta öğretim aşamasında verilen muhasebe eğitimi meslek liseleri bünyesinde yapılmaktadır. Bu eğitimde amaç, muhasebe mesleği için önemli olan ara insan gücünün yetiştirilmesidir. Tablo 1’de Türkiye’de orta öğretim aşamasında eğitim veren okulların sayısı ile eğitim alan öğrenci sayısı gösterilmiştir.
Tablo 1:
Okul Türü Okul Sayısı Kontenjan
Ticaret Meslek Lisesi 286 177.093
Akşam Ticaret Meslek Lisesi 5 484
Günümüz Türkiye’sinde muhasebe eğitimi sadece orta ve yüksek kurumları tarafından değil, çeşitli meslek kuruluşları tarafından da verilmektedir. Bu kadar geniş bir alanda verilen muhasebe eğitiminde yeni gelişmelerin izlenmesi ve uygulanması çok daha önemeli olmaktadır. Çalışmamızda bu ayrım göz önünde bulundurularak muhasebe eğitimi iki temel kategoride incelenmiştir. Bu kategorilerden birincisi eğitim ve öğretim kurumlarınca verilen muhasebe eğitimi, diğeri ise daha çok meslek örgütlerince verilen muhasebe eğitimi olarak ifade edile bilir.
Ca. Eğitim Kurumlarından Muhasebe Eğitimi:
Türkiye’de eğitim kurumlarından verilen muhasebe eğitimi iki kısımda değerlendirile bilir. Bunlardan birincisi orta öğretim kurumlarında verilen muhasebe eğitimi, diğeri ise yüksek öğretim kurumlarında verilen muhasebe eğitimidir.
Caa. Orta Öğretim Muhasebe Eğitim
Türkiye’de orta öğretim aşamasında verilen muhasebe eğitimi meslek liseleri bünyesinde yapılmaktadır. Bu eğitimde amaç, muhasebe mesleği için önemli olan ara insan gücünün yetiştirilmesidir. Tablo 1’de Türkiye’de orta öğretim aşamasında eğitim veren okulların sayısı ile eğitim alan öğrenci sayısı gösterilmiştir.
Tablo 1:
Okul Türü Okul Sayısı Kontenjan
Ticaret Meslek Lisesi 286 177.093
Akşam Ticaret Meslek Lisesi 5 484
Anadolu Ticaret Meslek Lisesi 105 12.760
Anadolu Dış Tic. Meslek Lisesi 8 1.421
Toplam 404 191.758
Meslek Liseleri Toplamı 3.119 973.153
Liseler Toplamı 5.641 2.225.342
Toplam 404 191.758
Meslek Liseleri Toplamı 3.119 973.153
Liseler Toplamı 5.641 2.225.342
Meslek Liseleri İçindeki Payı %13 %20
Tüm Liseler İçindeki Payı %7 %9
Tüm Liseler İçindeki Payı %7 %9
Türkiye’de orta öğretim aşamasında muhasebe eğitimi 404 meslek lisesi tarafından verilmektedir ve bu okullarda 191.758 öğrenci eğitim görmektedir. Türkiye’de toplam 3.119 meslek lisesi bulunmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde muhasebe eğitimi veren meslek liseleri, toplam meslek liselerinin %13’ünü oluşturmaktadır. Öğrenci sayıları bakımından meslek liselerinin toplam orta öğretimdeki payı okul sayısı olarak %7 iken, öğrenci sayısı bakımından %9’dur. Eğitim veren okul sayısı ile öğrenci sayıları bakımından karşılaştırıldığında bu eğitim kurumlarında öğrenci sayısının diğer okullara göre fazla olduğu görülmektedir. Bu durum muhasebe eğitiminin kalitesinin geliştirilmesi bakımından bir olumsuzluk olarak kabul edilmelidir. Orta eğitim kurumlarında muhasebe eğitimi alan öğrencilerin sayılarının fazla olması her ne kadar bunların bir kısmı yüksek öğrenime devam etse de gelecekte stajyer sayısının artmasına neden olacaktır. Muhasebe eğitimi, sadece orta ve yüksek öğretimle tamamlanmakta, sürdürülmüş olan tahsil sürecine göre değişen sürelerde yapılan stajda da devam ettirilmektedir. Şu anda Türkiye’de orta öğretim kurumlarından mezun olmuş stajyer sayısı 13.017 kişidir. Toplam stajyer sayısı ise 39.229’dur. Stajyerlerin yaklaşık olarak %33’ü meslek lisesi mezunudur.
Cab.Yüksek Öğretimde Muhasebe Eğitimi:
Günümüz bilgi üretilmesi ve eğitim hizmetlerinin yerine getirilmesi büyük ölçüde üniversitelere düşmektedir. Klasik anlamda üniversite, eğitim-öğretim faaliyetini gerçekleştiren ve araştırma yaparak bilgi üreten kurumlar olarak kabul edilir. Ancak, artık klasik üniversite kavramı değişmiştir. Günümüz koşulları üniversitenin tanımının yeniden yapılmasını gerektirmektedir. Çağdaş üniversiteler sadece eğitim, öğretim ve araştırma yapan bilgi üreten, ürettiği bilgileri aktarıp yayan kurumlar olmaktan çıkmıştır. Artık faaliyet alanlarının toplumun gereksinim ve beklentilerine göre belirleyen ve yetişmiş insan gücü talep eden kesimlerin istediği nitelikte öğrenciler yetiştirmek zorunda olan kurumlar haline gelmişlerdir. Dolayısıyla çağdaş üniversite, toplumun her kesimiyle bütünleşmiş, toplumun gereksinim ve beklentilerine cevap veren, faaliyet toplum tarafından yönlendirilen, sahip oldukları her türlü fiziki olanakları, tesisleri, bilgi birikimini ve insan gücünü girişimci bir zihniyetle değerlendirerek ek mali kaynaklar yaratan, gelişmiş ve çağdaş işletmecilik teknikleriyle yönetilen karmaşık bir yapıya kavuşmuştur. Gittikçe pahalı hale gelen eğitim faaliyetlerinin finanse edilebilmesi için üniversiteler, daha fazla finansal kaynaklara gereksinim duymaktadırlar. Genel eğilim, üniversitelerin mümkün olduğunca kendilerine kaynak yaratmalarının özendirilmesi yönünde olmaktadır. Bir üniversitenin kendisinin yarattığı kaynaklar ölçüsünde mali özerkliğe sahip olduğu kabul edilmektedir. Türk üniversiteleri açısından bakıldığında hiçbir üniversitenin bu eğilimden kaçınamayacağı açıktır. Özellikle son yıllarda belirgin bir şekilde ortaya çıkan üniversiteler arası rekabet koşullarında; değişimlere açık olan, yeni eğilimleri gören ve uygulayan üniversiteler daha başarılı olacaklardır. Üniversiteler arasındaki rekabet, üniversitelerin gelişmeleri yakından izlemelerini, eğitim süreci sonunda ürettikleri çıktıları gözden geçirmelerini ve sistemin başarısını değerlendirmelerini gerektirmektedir. Üniversiteler arasında rekabet, eğitimin kalitesinin arttırılması ve çağın gerektirdiği insan gücünün yetiştirilmesi bakımından son derece önemli olmaktadır. Türkiye’de üniversite sisteminin ve buna bağlı olarak muhasebe eğitiminin mevcut durumu ve etkinliği belirlenirken bu koşulların göz önünde bulundurulması gerekir. Türkiye’ de yüksek öğretim aşamasında muhasebe eğitimi iki ana kategoride değerlendirilmektedir. Birinci kategori, iki yıllık eğitim veren yüksek okullar, diğeri ise dört yıllık eğitim veren fakültelerdir. Türkiye’de toplam 57 üniversite ön lisans düzeyinde muhasebe eğitimi verilmektedir. Üniversitelerin 46’sı devlet üniversitesi, 11’i ise vakıf üniversitesidir. Bu üniversitelerde toplam 234 yüksek okul bulunmaktadır. Bu yüksek okulların 221’i devlet üniversitelerine 13’ü vakıf üniversitelerine aittir. Eğitim programlarında, lisans düzeyinde muhasebe eğitimi veren üniversitelerin toplam sayısı 64’dür. Bu üniversitelerde toplam 89 bölüm bulunmaktadır. Bunların 66sı devlet üniversitelerine,23’ü ise vakıf üniversitelerine aittir.
Tablo 2:Muhasebe Eğitimi Veren Yüksek Öğretim Kurumlarının Sayıları
Üniversite sayısı Fak./Yük.Okul sayısı
Önlisans
Devlet Üniversiteleri 46 221
Vakıf Üniversiteleri 11 13
Önlisas Toplam 57 234
Lisans
Devlet Üniversiteleri 45 66
Devlet Üniversiteleri 45 66
Vakıf Üniversiteleri 19 23
Lisans Toplamı 64 89
Kaynak: ÖSYM, 2000 Yüksek Öğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu, s.16-85
Tablo3’de, Türkiye’de muhasebe eğitimi veren yüksek öğretim kurumlarının muhasebe eğitimi verilen bölüm veya programların sayısı ile 2000 yılı öğrenci kontenjanları yer almaktadır.
Tablo: 3 Muhasebe Eğitimi Veren Yüksek Öğretim Kurumlarının Bölüm veya Program Sayıları ile Kontenjanları
Bölüm/Program Kontenjan Sayısı
Önlisans
Devlet Üniversiteleri 660 31291
Devlet Üniversiteleri 660 31291
Vakıf Üniversiteleri 24 2131
Önlisans Toplamı 684 33622
Lisans
Devlet Üniversiteleri 149 19150
Vakıf Üniversiteleri 53 4165
Lisans Toplamı 202 23315
Toplam 886 56937
Kaynak : ÖSYM, 2000 Yüksek Öğretim Program ve Kontenjanları Kılavuzu, s. 16-85
Buna göre Türkiye’de yüksek öğretim alanında 323 fakülte ve yüksek okul muhasebe eğitimi verilmektedir. Bunların 89’u lisans düzeyinde, 234’ü ön lisans düzeyinde eğitim vermektedir. Geçmiş yıllarda üniversite sistemine giren öğrenci sayılarını ve bunların artış hızına bakıldığında her yıl ortalama olarak %6 oranında artış görülmektedir. Nüfus artış oranında yüksek olan bu oran gelecekte, genelde üniversite sisteminin, özelde de muhasebe eğitiminin gelişme trendi hakkında bilgi verilmektedir. Bir yandan muhasebe eğitiminde çağdaş eğilimlerin gereklerinin yerine getirilmesi zorunluluğu, diğer yandan eğitim alacakların sayısının artması eğitimin kalitesinin arttırılması gereksinimini ve zorunluluğunu bir kat daha arttırmaktadır. Türkiye’de muhasebe eğitimi veren yüksek öğretim kurumları ülke genelinde yayılmıştır. Hemen hemen her üniversitenin muhasebe eğitimi veren bir bölümü veya yüksek okulu bulunmaktadır. Bunun yanı sıra muhasebe mesleğine ara insan gücü yetiştiren ön lisans düzeyinde eğitim veren yüksek okullar tüm ülkeye yayılmış durumdadır. Muhasebe eğitimi bakımından bu durumun olumlu yanları olduğu kadar kısa vadede çözülmesi gereken bir takım sorunları da beraberinde getirmektedir.
Türkiye’de bugün muhasebe ve finasman alanında uzmanlaşmış toplam 261 öğretim üyesi bulunmaktadır ve muhasebe eğitimi bu 261 öğretim üyesi tarafından yürütülmektedir. Bu rakam eğitim veren kurumların sayısı ile karşılaştırıldığında, sonuç çok olumlu olmamaktadır. Türkiye’de muhasebe eğitimi veren 323 adet eğitim kurumu olduğu düşünülürse, eğitim kurumu başına bir öğretim üyesi dahi düşmemektedir. Bunun yanı sıra öğretim üyelerinin Türkiye’nin gelişmiş üniversitelerinde yoğunlaştıkları düşünülürse sorun daha da belirgin olarak ortaya çıkacaktır. Üniversitelerimiz bu açıklarını büyük öçlüde muhasebe öğretim üyesi olamayan öğretim elemanları ve öğretim görevlisi sıfatıyla meslek grupları ile karşılamaya çalışmaktadırlar. Bu sorun gelecekte de devam ederse ve Türk yüksek öğretim sistemi yetişmiş muhasebe öğretim üyelerinin sayısını arttıramazsa öğrenci sayısındaki artış, açığın giderek büyümesine neden olacaktır. Muhasebe eğitimi açısından ortaya konulabilecek bu durumun yanı sıra muhasebe mesleği bakımından sorun daha da artmaktadır. Türkiye’de muhasebe mesleğine kaynak sağlayan diğer eğitim kurumları da eklendiğinde, günümüzde karşılaşılan ve gelecekte de önlem alınmazsa devam edecek olan sorunlar daha belirgin olacaktır. Tablo 4’de muhasebe mesleğine kaynak sağlayan yüksek öğretim kurumlarının bölüm veya program sayısı ile 2000 yılı öğrenci kontenjanları verilmiştir.
Tablo 4: Muhasebe Mesleğine Kaynak Sağlayan Yüksek Öğretim Kurumlarının Bölüm ve Program Sayısı ile Kontenjanları
Tablo 4: Muhasebe Mesleğine Kaynak Sağlayan Yüksek Öğretim Kurumlarının Bölüm ve Program Sayısı ile Kontenjanları
Bölüm/Program Sayısı Kontenjan
Önlisans
Devlet Üniversiteleri 660 31.291
Vakıf Üniversiteleri 24 2.331
Önlisans Toplamı 684 33.622
Lisans
Devlet Üniversiteleri 203 26.135
Devlet Üniversiteleri 203 26.135
Vakıf Üniversiteleri 79 6.905
Lisans Toplamı 282 33.040
Toplam 966 66.662
Kaynak: ÖSYM, 2000Yüksek Öğretim Programları Kılavuzu, s. 16-85
Türkiye’de muhasebe mesleğine kaynak sağlayan 344 yüksek öğretim kurumu bulunmaktadır. Bu kurumlarda toplam 966 bölüm ve program vardır. Buna göre yaklaşık olarak muhasebe mesleğine kaynak oluşturan eğitim programlarına katılan öğrencilerin %15’lik kısmı muhasebe bilgilerindeki eksikliklerini muhasebe mesleğine geçtiklerinde (büyük ölçüde yaygın eğitim sistemi içinde) gidermeye çalışacaklardır. Muhasebe mesleğinin gelişimi ve kalitesinin arttırılması bakımından muhasebe meslek örgütlerine özellikle yaygın eğitim aşamasında büyük görev düşmektedir. Bunun yanı sıra yüksek öğretimde muhasebe eğitim alanlarında yaygın eğitim sistemi içinde sürekli mesleki eğitim almaları zorunluluğu gelecekte muhasebe meslek örgütlerinin bu konuya daha fazla eğilmelerini gerektirecektir. Muhasebe mesleğine kaynak oluşturan eğitim kurumlarının sayısı ve öğrenci kontenjanları benzer özellikteki diğer meslek grupları ile karşılaştırıldığında önemli farlılıklar görülmektedir. Buna göre, muhasebe eğitimine kaynak oluşturan eğitim kurumu sayısı ve sisteme alınacak öğrenci sayısının göreceli olarak fazla olduğu söylene bilir.
Cb. Meslek Eğitim Çalışmaları:
Bu konuda TÜRMOB, TÜRMOB bünyesinde kurulmuş bir eğitim kuruluşu olan TESMER (Temel Eğitim ve Staj Merkezi), Odalar ve MMMB (Mali Müşavirler ve Muhasebeciler Birliği Derneği) Genel Merkezi ve şubelerince çeşitli eğitim programları düzenlenmektedir. Bu programlar şu şekilde özetlenebilir.
Cba.Oda ve Dernek Eğitim Elamanlarının Eğitimi Çalışmaları:
Oda ve dernek eğitim elemanlarının eğitimine yönelik olarak her yıl düzenli olarak farklı konularda eğitim çalışmaları yürütülmektedir. Konusunda uzman öğretim üyeleri ve meslek mensupları tarafından gerçekleştirilen bu çalışmaların sonunda genellikle paneller şeklinde oturumlar düzenlenerek tartışma ortamı yaratılmaktadır. Böylece, odalarda ve derneklerde meslek mensuplarına eğitim verecek elemanlarına gündemdeki konulara ilişkin en son gelişmeler aktarılmaktadır.
Cbb. Yerel Olarak Meslek Mensuplarına Yönelik Eğitim Çalışmaları
Gündeme göre belirlenen çeşitli konularda her ilde uzmanlar gözetiminde seminerler düzenlenerek ilgili konunun meslek mensuplarına aktarılmasına yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Gündeme göre belirlenen çeşitli konularda her ilde uzmanlar gözetiminde seminerler düzenlenerek ilgili konunun meslek mensuplarına aktarılmasına yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Cbc. Yasal Değişikliklere Bağlı Olarak Düzenlenen Eğitim Çalışmaları
Muhasebe uygulamalarına yön veren mevzuatta meydana gelen değişikliklerin meslek mensuplarına doğru bir şekilde aktarılabilmesi için çeşitli seminerler düzenlenmektedir. Meslek mensuplarının eğitimleri ile ilgili olarak hedeflenen amaçlardan biri tüm meslek mensuplarının en az lisans eğitimi veren fakültelerden mezun olmalarıdır. Ancak meslek mensuplarının eğitim düzeyinin ve eğitim kalitesinin arttırılması ve sürekliliğinin sağlanması için üniversite sonrası eğitimde çok önemlidir. Türkiye’de üniversite sonrası en önemli eğitim araçları meslek odaları ve dernek tarafından düzenlenen kurs, seminer, panel ve sempozyum vb. toplantılardır.
Türkiye genelinde TÜRMOB çatısı altında örgütlenen 69 Serbest Muhasebeci Mali Müşavir (SMMM) Odası ve 8Yemşnli Mali Müşavirler (YMM) Odası bulunmaktadır. Bu örgütlenme, 13 Haziran 1989’da yürürlüğe giren 3568 sayılı meslek yasasından sonra oluşmuştur. Bunun yanı sıra, 3568 sayılı Meslek Yasası daha çıkmadan önce 72 şubesi ile 1976 yılandan bu yana faaliyet gösteren “Mali Müşavirler Muhasebeciler Birliği Derneği” Genel Merkezi ve bağlı şubeleri de (bu gün için 30 şube) muhasebe alanında etkin eğitim çalışmaları yürütmektedirler. Bu odalar ve dernekler, zaman zaman genel amaçlı, zaman zaman da ortaya çıkan ekonomik ve mesleki sorunlara çözüm getirmeye yönelik toplantılar düzenlenmektedir. Bu toplantılar genellikle il bazında gerçekleştirilmekte ise de, büyük şehirlerde yer alan odaların ve derneğimizin Türkiye çapında düzenlediği sempozyumlar da düzenli olarak sürdürülmektedir.
D.TÜRKİYE’DE MUHASBE MESLEĞİNİN BAĞIMSIZLIĞI
Muhasebe mesleğinin ekonomik ve toplumsal işlevlerini yerine getirebilmesi, ancak mesleğin bağımsız yürütüle bilmesi ile mümkün ola bilir. Bu gerçek, MSUG Tebliği’nde formüle edilen “Muhasebenin Temel Kavramları” bölümünde en güzel biçimde ifade edilmiştir.
Ancak, 3668 sayılı Meslek Yasası’nda mevcut vesayet hükümleri ve bu yasaya bağlı olarak Maliye Bakanlığı’nca çıkarılan tebliğ ve yönetmelikler, bu olguyu büyük ölçüde zedelemektedir. Yasa, mesleğin ekonomik ve toplumsal işlevini doğru kavrayamamıştır. Yasa, oluşturulan meslek örgütleri üzerinde, meslek üyeleri için onur kırıcı denetim, vesayet ve yasaklayıcı hükümlerle dolu olduğu gibi, anılan tebliğlerle de ve muhasebeci vergi toplamının birer aracı yapılmak istenmesidir.
Oysa, muhasebe mesleğinin temel işlevi, devletin vergi hasılatını yükseltmek değildir. Ülkemiz uzun yıllardan beri, belli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden ağır bir enflasyon yükü altındadır. Bu enflasyonla mücadele için gerekli siyasi iradenin oluşmasından sonra, ekonomik yönteminin doğru ve etkin kararları alabilmesi için elzem temel bilgi ve raporlar, ancak muhasebe meslek mensupları tarafından hazırlanabilir. Bu temel bilgi ve raporların gerçeği yansıtması da, yalnızca muhasebe meslek mensubunun bağımsız davrana bilmesi ile mümkündür. Bu bağlamda, ekonomi ve maliye yöntemi, muhasebe mesleğinin bağımsızlığını yok eden kural ve yorumlarda ısrarlı olduğu sürece adeta kendi bindiği dalı kesmektedir. Bu bakımdan konu, sadece muhasebe meslek mensuplarını değil tüm toplumu yakından ilgilendirmektedir. Konu, bu geniş ilgi alanı ile düşünüldüğünde, var olan yasal sistemin muhasebe mesleğini ve meslek mensuplarını her gün biraz daha baskı altına alacak biçimde düzenlenmesi yerine, mesleğin bağımsız ve ekonomik endişelerden uzak bir biçimde yürütülmesini sağlayacak biçimde düzenlenmesi gerektiği açıktır.
E.MUHASEBE MESLEĞİNİN GELECEĞİ
Yukarıda denildiği gibi, özellikle 1989 ve sonrasındaki iç hukuk düzenlemeleri göz önüne alındığında, muhasebe mesleğinin geleceği (belirtilen eksiklerin tamamlanması ve sakıncaların giderilmesi kaydıyla)
ilk başta oldukça açık görünmektedir. Meslek, ”Vergi Muhasebesi” aşamasında “Bilgi Muhasebesi” aşamasına geçmenin sancılarını yaşamaktadır. Bu dönemi ne kadar kısa zamanda aşarsa, gelişim o derece sağlıklı olacaktır.
ilk başta oldukça açık görünmektedir. Meslek, ”Vergi Muhasebesi” aşamasında “Bilgi Muhasebesi” aşamasına geçmenin sancılarını yaşamaktadır. Bu dönemi ne kadar kısa zamanda aşarsa, gelişim o derece sağlıklı olacaktır.
Ancak; yakın geleceğin gündemine sadece muhasebe mesleğinin değil, tüm serbest meslekleri yakından ilgilendiren büyük bir tehlike girmek üzeredir.
Bu tehlike, kısa adıyla GATS Anlaşması’dır.
Ea.GATS –(The General Agreement on Trade in Services)
Hizmet ticareti Genel Anlaşması;
“Korkarım şu anda ne hükümetler neyin altına imza attıklarının, ne de şirketler neler kazandığının farkında değiller.”Dünya Ticaret Örgütü eski Başkanı Renato Roggerio’nun GATS Anlaşması üzerine yorumu...
GATS – (The General Agreement on Trade in Services) Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’dır. 1947 yılında imzalanan “GATT –Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması” kapsamında, 1986-1994 yıllarında yapılan Urugay Raundu’nda GATT’a dahil edilmiştir. GATS müzakereleri GATT’ın devamı olarak 01.01.1995 tarihinde faaliyete geçilen WTO – Dünya Ticaret Örgütü içerisinde sürdürülmekte ve 2002yılı sonunda bitirilmesi hedeflenmektedir.
Eb. GATS Anlaşmasının Genel Kapsamı:
GATS, tüm hizmet alanlarının, hizmeti de bir ticareti faaliyet olarak göstererek, dünya çapında serbest piyasaya açılması için mevcut düzenlemeleri genişleten ve hukuku ki işlerlik kazandıran ilk çok taraflı yatırım ve ticaret anlaşmasıdır.
Hatta, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Sekretaryası bu anlaşma için şöyle demektedir: ”GATS, sadece sınır ötesi ticaret ve yatırımları kapsamakla kalmayıp; bir hizmetin yerine getirilmesiyle bağıntılı olarak akla gelebilecek tüm sektörleri ( hizmet ve mal üretim sektörleri) kapsayan bir “hizmet yatırımları ve hizmet ticareti anlaşmasıdır.”
DTÖ, GATS müzakerelerini 11 ana başlık altında yürütüyor ve belirlenen ana başlık, alt bölüm ya da sektör ve grupların anlam ve içeriğinin tanımlanmaması için DTÖ’ nün ciddi çaba sarf ettiği görülüyor. Piyasanın acımasız ellerine teslim edilmesi konusunda anlaşma sağlayan 11 temel kategori ise:
1) Telekom, posta hizmetleri, görsel ve işitsel iletişim hizmetleri de dahil olmak üzere iletişim
2) İnşaat ve bağlantılı mühendislik hizmetleri
3) Eğitim
4) Su iletim sistemleri, enerji ve atık su işleme
5) Tüm çevresel hizmetler
6) Finansal, mali ve Bankacılık hizmetleri
7) Sosyal hizmetleri de kapsayacak şekilde sağlık ve bağlantılı hizmetler
8) Turizm, seyahat ve bu iki sektörle bağlantılı tüm hizmet ve
ürünlerin (!!!) üretimi,
9) Kültürel ve sportif hizmetler
10) Kara, hava, deniz ve tüm diğer ulaşım hizmetleri ve
11) DİGER hizmet alanları
Belli alt hükümlerinde ilgili mal üretimlerini bile içine alan GATS anlaşması, aslında muazzam bir kapsama sahip. Örneğin; dağıtım hizmetleri söz konusu olduğunda, dağıtıma konu olan sınırsız sayıdaki ürünün üretiminin de piyasa koşulları ve GATS talimatlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekiyor. İlk bakışta son derece masum görünen GATS anlaşmasının kapsamında neler var? Akla gelebilecek her türlü insani faaliyeti kapsayan bu anlaşma ile; içlerinde şimdiye kadar ahlaki, dini, siyasi vb. nedenlerle yalnızca T.C. vatandaşlarının yapmalarına izin verilen eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kırsal ve kentsel planlama, her türlü eğlence faaliyetleri, her türlü kültürel faaliyetler ve kütüphanecilik, arşivcilik ve müzecilik, her türlü hukuki hizmetler ve avukatlık, sportif faaliyetler, her türlü basım, yayın, medya, reklamcılık ve çevre hizmetleri, her türlü satış, dağıtım, inşaat, mühendislik, finansal hizmetler, sigortacılık, bankacılık, gümrükçülük, her türlü kiralama ve komisyonculuk, iletişim, telekomünikasyon, posta hizmetleri, bilgi teknolojileri, her türlü taşımacılık turizm ve otelcilik vb. hizmetlerin tamamını kapsamaktadır. Hangisinin kamu hizmeti hangisinin ticari faaliyet olduğu tartışmasını kamu hukukçularına bırakalım.
Dünya Ticaret Örgütü eski Başkanı Renato Roggerio, anlaşma ile ilgili düşüncelerini şöyle özetliyor: “GATS ile, daha önce ticaret politikası içinde tanımladığımız alanları bile piyasa ekonomisine açabiliyorsunuz ve yabancı hizmet tacirlerine yerlilere tanıdığımız hakların aynısını tanıyıp; objektif (sermayenin kendi içinde objektiviteden söz ediliyor) kriterler uygulanacağını garanti ediyorsunuz. Korkarım şu anda ne hükümetler neyin altına imza attıklarının, ne de şirketler neler kazandığının farkında değiller.”
Hizmetlerin arzı ve tüketimi GATS içinde 4 ana başlık altında ele alınıyor:
Sınır ötesi hizmet arzı: Bir üye ülkede üretilen bir hizmetin, biz başka üye ülkede satılması. Örnek: Uluslar arası Posta ve Telekomünikasyon hizmetleri
Hizmetin üye ülke dışında tüketilmesi: Bir üye ülkede üretilen bir hizmetin, aynı ülkede geçici olarak bulunan başka bir üye ülke vatandaşına sunulması
Ticari bir varlık oluşturmak: Bir üye ülkenin servis sağlayıcısı tarafından, bir diğer üye ülkenin topraklarından oluşturulan ticari varlık. Bu madde, hizmet alanı ile ilgili tüm yabancı yatırımlar kapsıyor. Örnek: Yabancı Bankaların başka ülkelerde şube açması
Gerçek kişilerin varlığı: Bir üye ülkenin bir servis tarafından sağlanan hizmetlerin, başka bir üye ülkenin farklı bir üye ülkedeki vatandaşları üzerinden ticarete konu edilmesi. Bu madde ile dünya çapında faaliyet gösteren lojistik (UPS ve DHL benzeri) şirketlerinin ülkelerdeki sığınmacı ya da göçmenleri tüm hak ve normları ihlal ederek istihdam etmesi meşrulaştırıyor.
GATS anlaşması için, ilk imzalandığı 1994 (Uruguay Raundu’nun sonunda) yılında “built-in” adı verilen bir yapı belirlenmiş. Özetle, geçmişte yapılan takvim ve programlardan vazgeçilmeyeceği ama diğer yandan da sürekli olarak yeni program ve yapılandırmalara açık tutulacağı anlamına geliyor. Örneğin, 1994 yılında takvime bağlı olarak piyasa ekonomisine açılması karalaştırılmış sektörler üzerinde geriye dönük yeni pazarlıklar yapılamazken, ileriye dönük her türlü program ve liberalizasyon girişimi tartışılabiliyor. Ya da, bugün eğitim alanında sadece üniversiteler görüşülüyorsa, bu hiçbir şekilde ileride lise ve ilköğretimin de anlaşma kapsamına alınmayacağı anlamına gelmiyor. Çünkü anlaşma, sermaye yanlısı bir yapıya sahip.
Anlaşma imzalandıktan sonra eğer herhangi bir ülke yüklenmelerinden kaçacak, ya da hizmet tacirlerinin beğenmediği uygulamalara girişecek olursa, yatırımcılarına Dünya Ticaret Örgütünün Tahkim Kurulu’na gitme hakkı tanınıyor. Anlaşmada, yatırımcının potansiyel kar kayıtlarının bile ev sahibi ülke tarafından karşılanması karar altına alınmıştır durumda. Tıpkı MAI anlaşmasında olduğu gibi...
Ulusal Muamele hükmü: Yabancı yatırımcılara yerliler ile aynı koşullarla eşit haklar uygulanacak. Örneğin; Eximbank üzerinden KOBİ’lere sağlanan ucuz krediler ya da tüm yatırımcılara da verilmek ya da kaldırmak zorunda...
En Çok Kayrılan Ülke Hükmü: Bir ülkenin çeşitli ekonomik, siyasi ya da kültürel ortaklıklar dolayısıyla farklı bir ülkeye tanıdığı yatırım ve ticaret ayrıcalıkları aynen bütün GATS üyesi ülkelere de tanınmak zorunda...
Ayrımcılık Yapılmamasına İlişkin Hüküm: Aslında yukarıdaki iki hükümden farklı olmayıp, sadece onları daha da güçlendirme amacıyla getirilen bir madde.
Uluslararası Tahkim Hükmü:
Fakat bazı konularda da MAI’ dekiyle aynı etkide olmasına karşın, madde isimlerinde değişiklik yapılmak suretiyle tepkiler minimize edilmeye çalışılmış. Bu tip maddelerin başında ise “Piyasa işleyişi önündeki gereksiz engellerin kaldırılması”na ilişkin hüküm geliyor. Bu “Gereksiz “ olma sıfatı tanımlandığı için, süreç içerisinde tüm sosyal hak ve kazanımlar “gereksiz” addedilerek kaldırılabilecektir.
Ec. GATS Halkların Yaşamlarını Nasıl Etkileyecek.
DTÖ Sekretaryası, anlaşmanın hiçbir bölümünde ülkelerin kamu hizmetlerini özelleştirmek zorunda oldukları gibi bir cümlenin olmadığı şeklinde bir savunma geliştirmiş. Aslında bu cümleye söyleyecek pek fazla bir şey yok. Fakat, anlaşmanın kaleme alınması sırasında kullanılan muğlak dil, hükümlerin özelleştirmeden de çok öteye gidebileceğini ortaya koyuyor ve zaten asıl sorun da burada...
Çeşitli hizmet sektörlerinde oluşabilecek etkiler gelince;
ECA. Eğitim:
Örneğin; eğitimin piyasa ekonomisine açılması cümlesinden, iki sonuç çıkarılması gerekiyor. Buna göre; ya kamu eğitim kurumları serbest piyasa ve serbest rekabete uygun hareket etmek zorundalar, ya da, kamu, eğitim vermekten vazgeçerek piyasa işleyişine engel oluşturmamış olacak. Bu durumda, eğer, kamu piyasa ekonomisine uygun bir tarzda eğitim verme kararı alırsa okullar piyasa ölçütünde fiyatlandırılacak, eğitim personeli farklı uygulamalarla korunmayacak (iş güvencesi, asgari ücret, sosyal güvenlik v.b.) ve kamu, özel okullardan daha kaliteli bir eğitim veriyorsa bu hizmeti mutlaka özel okullardan daha pahalı bir bedelle verecek ki; özel şirketleri kamu okullarıyla özgürce rekabet edebilsin. Kısaca parası olan eğitim alabilecek, geri kalanlar ise başlarının çaresine bakacak Bu sadece olayın bir boyutu.
Bu arada, diğer tüm sektörler dahil, çalışanları nelerin beklediği ise eğitim için verdiğimiz örnekten zaten anlaşılıyor.
Ecb. Sağlık:
GATS müzakerecileri, toplum sağlığı ve doğrudan sağlık hizmetlerinin anlaşma kapsamına dahil edilmeyeceğini belirtiyorlar ve gelinen noktadaki boyutu da şöyle açıklıyorlar: Hastanelerin hotel ve restaurant hizmetleri ise idari (muhasebe, yönetim v.b) hizmetleri ayrılarak piyasa ekonomisine açılacak. Eğer kamu sağlık hizmetleri tam anlamıyla piyasa ekonomisi koşullarında verilirse bir sorun yok. Aksi takdirde bu birimlerin de, ya özelleştirilmesi ya da kamu tarafından piyasa fiyatları ve kalitesinde satılması gerekiyor. Şimdilik ve sadece en yoksul gruplar için kamunun belli düzeyde sağlık hizmeti vermeye devam ettirmesine göz yumuluyor.
Ecc. Su Dağıtım Hizmetleri;
GATS’ ın bu maddesiyle hedeflenen sadece suyun boru hatlarıyla iletimi değil kuşkusuz. Su kaynaklarının da kamudan özel sektöre el değiştirmesi amaçlanıyor. Bu konu özellikle düşük gelir grubundaki ülkeler için ciddi ve yaşamsal sorunlar üretme potansiyeline sahip. Aylık gelirinizin üçte birini su faturası olarak ödediğinizi bir hayal ediniz. Böyle bir gelişmenin iki türlü sonucu olacaktır; ya, daha düşük bir bedel ödemek için eskiye oranla çok daha az su kullanılması, ya, da kullanılan su miktarında bir değişiklik yapılmadan diğer yaşamsal harcamalarda kısıntıya gidilmesi.
Birinci tercihin kullanılması halinde başta salgın enfeksiyon hastalıkları olmak üzere toplum sağlığı ciddi bir tehdit altında olacak, ikinci tercihte ise kısıtlanan diğer harcamaların özelliğine göre psikolojik ve sosyolojik yeni sorunlar ortaya çıkacaktır. Suyun piyasa ekonomisine açılmasının bir diğer çok önemli boyutu ise tarımsal üretimdir. Özellikle ulusal gelirinin önemli bir bölümünü tarım üretiminden sağlayan ülkelerde tarım giderek küçülmede kalacak, bu durum da dünyanın gelecekteki gıda yeterliğini daha da sürdürülemez boyutlara taşıyacaktır.
Birinci tercihin kullanılması halinde başta salgın enfeksiyon hastalıkları olmak üzere toplum sağlığı ciddi bir tehdit altında olacak, ikinci tercihte ise kısıtlanan diğer harcamaların özelliğine göre psikolojik ve sosyolojik yeni sorunlar ortaya çıkacaktır. Suyun piyasa ekonomisine açılmasının bir diğer çok önemli boyutu ise tarımsal üretimdir. Özellikle ulusal gelirinin önemli bir bölümünü tarım üretiminden sağlayan ülkelerde tarım giderek küçülmede kalacak, bu durum da dünyanın gelecekteki gıda yeterliğini daha da sürdürülemez boyutlara taşıyacaktır.
GATS’daki suyun özelleştirilmesi planlarının mimarı ise, Avrupa Birliği Komisyonu’dur. Özellikle 2000 Aralık ayında yapılan AB Nice zirvesi sonrasında yetkileri genişleyen AB Komisyonu, müzakerelerdeki pazarlıkları sanki ulus ötesi Avrupa şirketi adına yürütmektedir: Suez Lyonnaise des Eaux ve Generale des Eaux isimli şirketler. Söz konusu bu iki şirket faaliyetini dünya çapında sürdüren ve esas olarak uluslararası su dağıtım ve iletimi ile ilgilenen şirketlerdir.
Ecd. Turizm Hizmetleri:
“Bu kadar ağır saldırılardan sonra kimsede tatil yapacak hal kalmaz, dolayısıyla turizm alanında ne yaparlarsa yapsınlar nasıl olsa biz yoksulları yaralayamazlar“demeyin. Çünkü turizm, GATS kapsamında salkımlandırma (Clusters Approach) anlayışıyla ele alınıyor ve böyle olunca da kapsamadığı hiçbir yaşamsal alan kalmıyor. Pasaport, vize işlemlerinden, suyun ve tarımsal gıdanın piyasa ekonomisine açılmasına, turizm meslek liselerinin özelleştirilmesinden, turizm personeline rekabet koşullarında istihdam edilmesine (asgari ücret, sosyal güvenlik v.b. sosyal kazanımların olmadığı bir işgücü piyasası) ve her türlü kamusal ulaşımın özelleştirilmesine kadar her şeyi içine alan bu madde bile aslında tek başına yaşamlarımızı karatmaya yetecek özellikler taşıyor.
Ece. Hapishaneler:
Hapishanelerin bile GATS kapsamına alınmış olması aslında ne vahim boyutlara ulaştığının ayrı bir göstergesi. Bu konuda ABD örnek olarak gösteriliyor. ABD’nde hali hazırda kar amacıyla faaliyet gösteren 193 hapishane işlemesi bulunuyor. Bunların bir bölümü henüz inşaat halinde ve faaliyette olanlar ABD’ndeki toplam hapishane nüfusunun %7’sini barındırıyor. Bu şirketlerin sadece 1998 yılında elde ettikleri kar ise 1 milyar Amerikan Doları. Bu şirketlerden iki tanesi Wackenhut ile Corrections Carporation of America (CCA) şimdilerde ulusötesileşmiş durumda (PortoRico, İngiltere, G. Afrika, Avustralya ve Kanada’da mahkumlar üzerinden ticaret yapıyorlar.)
Sadece CCA’ nın toplam yatak kapasitesi 73 bine ulaşmış durumda.Amerikeb2da tek sorun hapishanelerin özelleştirilmiş olması değil kuşkusuz. Ayrıca toplam 36 eyalette özel hapishaneler içinde özel şirketler için üretim birimleri oluşturulmasına izin verilmiş ve mahkûmlar bu fabrikalarda zorla çalıştırılarak inanılmaz ölçülerde sömürülüyorlar. New York Times, 36 eyaletteki hapishane fabrikalarında toplam 3500 kişinin çalıştırıldığını belirtiyor. Bir diğer boyut ise özel hapishanelerde yapılan ırk ayrımcılığı. Özel hapishanelerdeki, uyuşturucu kullanmakla suçlanan siyah mahkûmların sayısı beyazların tam 13 katına ulaşmış durumda. Kokain mahkûmlarından bu sayı 5 kat. Zenciler ve azınlıklara verilen cezalar beyazlara verilenlerden hem çok daha uzun, hem de çok ağır koşullar altında yaşanıyor. Sonuç olarak hapishanelerin özelleştirilmesi 2 temel eğilimi besliyor: Azınlıkları ve farklı ırkları hedef alan bir yargı sistemi, özel sektörün hapishane koşulları üzerinden emeği köleleştirilmesi.
Ecf. İşçiler ve sendikalar:
GATS, başta pek çok hizmetim internet üzerinden verilmesini hızlandırmak suretiyle tüm dünyada emeği ucuzlatıp, emek hareketini daha da zayıflatacak bir potansiyele sahiptir. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ya da serbest piyasa açılması, kamudaki örgütlü işlerin yerini örgütsüz ve daha ucuz emeğe terk etmesi sonucunu yaratacaktır. Tüm bu gelişmeler, ücret ve sosyal kazanımlarda dibe doğru yarışı daha da hızlandıracaktır. İşte bu yüzden 3 yıldır süregelen küreselleşme karşıtı hareket içinde yer almayan uluslar arası federasyonlar da artık karşıtlar grubuna katılmaya başlamışlardır. 16-19 Mart tarihlerinde Cenevre’de yapılan dünya karşıtları komisyonu strateji toplantısına ilk kez PSI-Uluslar arası Kamu Çalışmaları Sendikalar Konfederasyonu da resmi düzeyde katılmıştır.
Ancak, GATS sadece kamu çalışanlarına zarar vermekle kalmayacak, gerek tarımda yaratacağı çöküşten kaynaklanacak göçün neden olacağı işsizlik artışı, gerek hizmetlerin üretilmesi için gerekli olan ürünlerin üretimini de kapsaması ve gerekse ülkelerin KOBİ’lere tahsis ettiği destekleme kredilerini de serbest piyasa önündeki engeller olarak tanımlaması dolayısıyla mavi yakalı olarak tanımlanan ve ister kamu isterse özel sektörde çalışıyor olsun tüm emekçilerin yaşamlarını alt üst edecek bir sermaye saldırısıdır.
Ecg. Emeklilik Fonları:
Emekçilerin ücretlerinden yaptıkları büyük fedakarlıklarla oluşan ve giderek tüm dünyada hızla özel finans şirketlerine aktarılmak suretiyle özelleştirilen “Emeklilik Fonları”, GATS içinde hem amaç ve hem de araç gibi işlev görmektedir. Sosyal Güvenlik Sistemlerinin özelleştirilmesi hedefi, bu alanı bir amaç haline getirirken, özelleştiren Emeklilik Fonlarının, yeni ve farklı alanlardaki özelleştirmelerde şirketlerin kapitali olarak kullanılması ise, Emeklilik Fonlarımızın ya da başka bir deyişle geleceğimizi garanti altına alabilmek için yaptığımız fedakârlıkların bu kez
toplumsal hizmetleri yine bizlere para karşılığında satılması için araç getirmektedir.
toplumsal hizmetleri yine bizlere para karşılığında satılması için araç getirmektedir.
Ed. GATS ve Muhasebe ve Denetim Mesleği;
9 Ekim 2000’de yapılan TÜRMOB Genel Kurulu öncesi yalnızca delegelere gönderilen kitaplarda, (23.Başkanlar Kurulu Toplantısı kitabında) açıkça belirtildiği gibi, yıllardır sezinlenen konunun GATS adı altında, yaşama geçirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. TÜRMOB’un 1999 Haziran tarihli Bilanço Gazetesi’nin 43.sayı ve 5. Sayfasında Dr. Ahmet Fettahoğlu’nun yazısında mesleğimizin ulus ötesinde nereye getirildiğini gördük. Yeterince kaynak göstereceğimizden, sınırlı bir çerçevede açıklayacağımız konu (GTS) GENEL HİZMET TİCARETİ ANLAŞMASI... TÜRMOB’un son Ekonomik Raporunun 32. ve Çalışma Raporunun 29. Sayfalarında kısa yer aldı. GATS’ın ülkemize ve muhasebe mesleğine ne getirip, ne götüreceğini, en geç yürürlüğe gireceği 2005 yılından önce görmek gerekiyor.
Hizmet Ticareti pastasının en büyük kısmını oluşturan gemi taşımacılığı hizmetinin görüşmelerine henüz başlanmamış iken, muhasebe mesleğinin, serbest meslekler içerisinde en çok önem ve öncelik verilen konumda kilit meslek, meslek mensuplarının da kilit personel olarak tanımlanması nedeniyle, öncelikle ele alınarak görüşmelere başlanıldığı görülüyor. DTÖ bünyesinde oluşturulan Hizmet Ticareti Konseyine bağlı olarak çalışan, mesleki hizmetler çalışma grubunun oluşturulduğunu, ülkemizden, Hazine Müsteşarlığı aracılığıyla Maliye Başkanlığı’nın da bu görüşmelere katılarak görevini tamamlamış olduğunu öğreniyoruz. Dr. Ahmet Fettahoğlu yazısında ulaşılan sonuçları; <Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Hizmetler Ticareti Konseyi, 14 Aralık 1998 tarihinde, Mesleki Hizmetler Çalışma Grubu tarafından geliştirilen “Muhasebe Alanında Uluslar Düzenlemelerle İlgili Kuralları” kabul etti. Kurallar, Hizmetler Ticareti Genel Anlaşması (GATS) çerçevesindeki programlanmış belirli yükümlükler altına giren her bir ülkede uygulanabilir olacaktır.> Şeklinde belirtilmektedir.
Muhasebe mesleğinin uluslar arası düzeye yükselmesi elbette önemsenmesi ve savunulması gereken bir gelişmedir. Ve elbette uluslar arası ticareti ilişkilerin olduğu yerde mesleki ilişkilerde olacaktır. Ancak mutlaka karşılıklı çıkarlar korunarak.
Karşılıklı çıkarların korunması noktasında, GATS Anlaşması.’nı savunanlar, anlaşmada “ Karşılıklılık (Mütekabiliyet) Esası ”nın varlığını ileri sürmektedirler. Ancak, karşılıklılık kuralının yürütebilmesi için, yabancı sermaye çevrelerinin ülkemizde yatırım yaptığı gibi, Türk sermaye çevrelerinin de karşılılık ilkesine uygun olarak dışarıda yatırım yapması gereklidir. Ki, muhasebe meslek mensubu, bu kural uyarınca hizmetinin uluslar arası arenada pazarlaya bilirsin. Bu mümkün olmayacağına göre, karşılıklı esası, kağıt üzerinde kalmaya mahkum demektir.
Özellikle yabancı sermayenin ülkemizdeki faaliyetlerinin kendi adamlarınca, muhasebeleştirilmesi ve en önemlisi denetlenmesinin, mesleğimiz ve ülkemizdeki vesayeti ve sömürüyü arttıracağını, bağımsız meslek talebimize etkisi açısından hem ülkemizin ve hem de mesleğimizin bağımsızlığı ile çeliştiğini düşünüyoruz. Muhasebe meslek mensubunun, dünya çapında binlerce bürosu ve yüz binlerce “kilit personeli” olan ARTHUR ANDERSEN, CRN&ŞOUHG, COOPERS AND LYERAND DELOİTTE, DRT INTERNATINAL, BICE NATE RHOUSA ve en büyükleri olan KMPG PEAT MARWICK denilen 6 büyükleriyle rekabeti hangi koşullarda mevcut değildir. Her biri küçük bir ülkenin bütçesinden büyük ulus ötesi muhasebe tekeli olan şirketler, sonuçta ya muhasebe meslek mensuplarını birer personel haline getirecekler, ya da yok edeceklerdir. Ülkemize ve muhasebe mesleğine ne yararı var bu GATS’ın?
Ne ilginçtir ki, 1989 yılından bu yana bir satıra bile dokunulamayan 3568 sayılı Meslek Yasası, GATS nedeniyle değiştirilmek istenilmektedir. Doğallıkla bu değişim, GATS paralelinde olacaktır. Asıl önemlisi Yeminli Mali Müşavirlerimiz, yemin metnindeki T.C. Kanunlarına diye başlayan, milletvekili yeminine benzeyen yemini ne şekilde yapacaklar?
F. SONUÇ;
Ülkemiz uzun yıllardan bu yana, ekonomik çalkantı içindedir. Türkiye bütçesi, sosyal devlet bütçesi anlayışından tümüyle uzaklaşmış, neredeyse bütünüyle iç ve dış borç faizi ödeme bütçesi haline gelmiştir. Gelir dağılımı ölçüsüz bir biçimde bozulmuştur. Vergi politikaları neredeyse çağdışı hale getirilmiştir. Çağdaş bir devletin öz kaynağı olan vergi, ülkemizde belirli kesimlere yönlendirilmekte, asıl vergi kaynakları oy kaygıları ile görmezden gelinmektedir. Oysa, çağdaş bir vergi sistemi, etkin bir vergi idaresi ve en önemlisi, etkin bir muhasebeleştirme-raporlama-denetim mesleği katkısı ile, vergi tabanının yayarak, özellikle kayıt dışı ekonomiyi de kavrayarak, vergi yükünü çeşitli kesimler arasında adil bir şekil dağıtan vergi sistemidir. Her gün yeni krizler eşiğinde bocalamaya ülkemiz için en gerçekçi çıkış yolu, dış kaynak gereksiniminin yanı sıra, özellikle kendi öz kaynaklarını yeterli düzeyde yaratabilmesi ve kullanabilmesidir.
Bu amaca yönelmenin temel koşulu, muhasebe mesleğini doğru yorumlamak, muhasebe meslek mensubunu, doğru ve etkin konuma getirmektir. Öz kaynaklarımızın oluşturulması, ölçülmesi, sınıflandırılması ve bunun doğru bir biçimde raporlanması, sadece doğru ve etkin kullanılan bir muhasebe sistemi ve bu sistemi mesleki bağımsızlık ilkeleri çerçevesinde uygulayacak meslek mensubu ile olanaklıdır. Türkiye Muhasebe ve Denetim Standartları’nın, muhasebe bilim çevreleri ve uygulayıcılarının elbirliği ile bilimsel uygulamaya yatkın bir sistemde oluşturulması, bu konumu sağlayacaktır.
Bu bağlamda hedeflenmesi gereken; bu oluşumun önündeki engellerin kaldırılması, yasal sistemde muhasebe mesleğinin bağımsızlığını sınırlayan hüküm ve düzenlemelerin iptal edilmesidir. Tüm hizmet sektörleri içerisinde, özellikle muhasebe mesleği için geleceğin en büyük tehlikesini oluşturan GATS Anlaşması yeniden gözden geçirilmelidir.
KAYNAKÇA;
1) 3568 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu;
2) Tekdüzen Muhasebe Sistemi Genel Tebliği;
3) ÖSYM 2000 Yüksek Öğretim Kontenjanları Kılavuzu;
4) Mali Müşavirler Muhasebeciler Birliği Derneği Tüzük ve Programı;
5) TÜRMOB Çalışma Raporlar;
6) GATS Müzakereleri Önraporu.
Bir işletmenin faaliyet ve sonuçları ile doğrudan ilgili olan kesim sadece o işletmenin sahip veya ortakları değildir. İşletmelerle doğrudan ilgili olan işletme sahibi veya ortaklarının yanı sıra o işletme ile ticari, mali ve ekonomik ilişkiler kuran işletmeler veya toplum bireyleri, kredi, finans ve yatırım kuruluşları ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşları işletmenin faaliyet sonuçları ile ilgilenmekte ve bu konuda sağlıklı ve güvenilir bilgi sahibi olmak istemektedirler. İşletmelerin faaliyet ve sonuçları konusunda bilgi kaynağı ise o işletmenin muhasebe kayıt ve belgeleri ile bunlara dayanılarak hazırlanmış mali tablolardır.